3.1 Avrupa Birliği’nin Adalet ve İç İşleri Politikası
Erhan Doğan
Anahtar Sözcükler Serbest Dolaşım, Schengen, Amsterdam Anlaşması, Lizbon Antlaşması, Eurojust, Europol, Frontex, Avrupa Birliği’nin Dış Sınırları, Vize
Giriş +
Avrupa Birliği (AB) üye ülkelerin egemenliklerinin bir kısmını kendisine devrettiği bir kurumdur. Bununla birlikte üye ülkeler güvenlik, dış politika gibi konularda halen egemenliklerini kendi ellerinde tutmaktadırlar. Bu nedenle AB üye ülkelerin kendisine egemenlik devri yaptığı alanlarda uluslarüstü, üye ülkelerin egemenliklerini kendilerine sakladığı alanlarda ise uluslararası bir örgüt olarak karar alır ve davranır. Bir uluslararası organizasyonunun, uluslarüstü ya da uluslararası örgüt niteliğine sahip olmasını belirleyen en önemli ayırıcı özellik kararların alınma biçimlerindeki farklılıklardır. Uluslararası örgütlerde kararlar oybirliği ile alınır ve teker teker tüm üye ülkelerin rızası gerekir. Yani her bir üye ülkenin veto hakkı mevcuttur ve istemediği kararların alınmasını engelleyebilir. Uluslarüstü bir organizasyonda ise kararlar oy çokluğu ile alınır. Yani üye ülkelerden bazıları kendilerinin arzu etmedikleri istikamette alınan kararlara uymayı kabul ederler.
Avrupa Birliği’ni diğer uluslar arası organizasyonlardan ayıran ve onu egemen devletlere bezer kılan en önemli özelliği AB sınırları içerisinde malların, sermayenin, insanların ve hizmetlerin serbestçe dolaşmasıdır. Bu serbest dolaşım gerçeği, öncelikli olarak ekonomi alanında ve malların serbestçe dolaştığı bir birlik kurmaya odaklanmış AB kurumlarını ve üye ülkeleri diğer alanlarda serbest dolaşımı tesis etmek için düzenlemeler yapmaya yönlendirmiştir. Bu düzenlemeler, AB vatandaşlarının serbest dolaşım hakkını herhangi bir engelle karşılaşılmadan kullanılabilmesi, üye ülke ekonomilerin ve kamu düzenlerinin bu uygulamadan, kötü niyetli kişilerin suistimali neticesinde etkilenmesinin önlenmesi alınan tedbirlerin temel amacıdır. AB’nin adalet ve içişleri politikası, başlangıçta bu alana girmek istemeyen üye ülkeler ve AB kurumları tarafından, serbest dolaşım olgusunun devletler ve AB üzerinde yaptığı zorlamaya bir cevap olarak geliştirilmiştir. Bu çerçevede AB politikalar geliştirmiş, yeni kurumlar kurmuş, yasal düzenlemeler gerçekleştirmiştir.
Avrupa Birliği, üye ülkelerin devletlerinin diğer üye ülke vatandaşlarına kendi egemenlik alanlarında ne gibi hak ve özgürlükler sağlayacağı, bu kişilerin haklarına ne tür sınırlamalar getirileceği, bu kişilere dair ortaya çıkacak anlaşmazlık durumlarının ve bu anlaşmazlıkların çözümüne dair hukuki süreçlerin nasıl ele alınıp sonuca bağlanacağı gibi sorulara cevaplar bulmak durumundadır. AB’nin düzenlemeler yapması gereken bir başka alan da Avrupa Birliği sahasına giren üçüncü ülke vatandaşlarının statüsü, bu kişilerin giriş ve çıkışlarının düzenlenmesi, bu kişilerin AB sahasında yaşayacağı sorunların çözümüne dair hukuki ve idari mekanizmalardır. Bu alanlara dair gerekli düzenlemeler yapılmadan, kurumlar tesis edilmeden AB bir özgürlük sahası olarak kurulamaz.
I. Tarihsel Süreç +
Soğuk Savaşın sona ermesi, Yugoslav iç savaşı ve çeşitli ülkelerdeki siyasal istikrarsızlıklar uluslararası siyasi mülteci sayısını artırdı. Kökleri 19. yüzyıla dayanan küresel düzeyde süren ve giderek artan ekonomik eşitsizlik ise iktisadi nedenlerle göç etmek isteyen insan sayısını artırıyordu. İnsanların hareketliliğindeki bu artış ve bu hareketliliğin kendi iktisadi ve siyasi düzenlerini bozmasından endişe eden gelişmiş demokratik ülkelerin rejimlerinin aldığı seyahat etmeyi zorlaştırıcı vize türü tedbirler, yasadışı insan kaçakçılığını tetikledi.
AB üyesi ülkeler bir yandan üçüncü ülke vatandaşlarının iktisadi ve siyasi nedenlerle yasadışı yollarla topraklarına gelmelerini engellemeye çalışırken diğer yanda da Schengen Anlaşması (1985) ve ardından yapılan Schengen Konvansiyonu (1990) ile insanların AB içinde sınır kontrollerine tabi olmadan serbestçe hareket edebileceği bir oluşturdu. Bu alanın ortaya çıkardığı düzenleme gereksinimleri doğrultusunda AB, Maastricth Anlaşmasıyla, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Ortak Güvenlik Politikası ve Dış Politika yanında, Adalet ve İçişleri başlıklı üçüncü bir siyasa sütunu oluşturdu. Bu sütunda Konsey ve Komisyon siyasal süreci başlatma hakkını paylaştı. Avrupa Parlamentosunun ise bu alanda hemen hiç kontrolü yoktu.
Amsterdam Anlaşması (1997) ile Adalet ve İçişleri sütunun içinde yer alan vize, iltica ve göç politikaları birinci kolona taşındı. Birinci sütunda kararlar Konsey’de ve nitelikli çoğunluk yöntemi ile alınıyordu. Karar alma biçimin değişmesi ile birlikte AB bu alanlarda geliştirilecek siyasalar açısından ulusüstü bir nitelik kazandı. Uygulama 2005 yılında başladı.
Amsterdam Anlaşması sonrası üçüncü sütun, polis işbirliği, adli işbirliği ile sınırlı olarak varlığını sürdürdü. Bu durum Nice Anlaşması (2000) ile nitelikli çoğunluğun (QMV) göçmenler, ayrımcılık karşıtı önlemler ve adli işbirliği alanlarına da kaydırılmasına kadar devam etti. Adli işbirliği ve ayrımcılık karşıtı işlerde ise Nice Anlaşması ile birlikte karar süreçlerinde Avrupa Parlamentosuna da yetki verildi.
Lizbon Anlaşması ile Birlik adalet ve içişleri konularında tamamen yeni bir döneme girdi. Anlaşmada: “Birlik vatandaşlarına, iç sınırlar olmaksızın insanların serbest dolaşımının tam güvence altına alındığı, bir özgürlük, güvenlik ve adalet alanı sunar. Bu özgürlük alanı sınır kontrolleri, iltica, göç, suçun önlenmesi ve suça karşı savaşa yönelik uygun tedbirler ile de bağlantılıdır” denmektedir. Lizbon Anlaşması ile sembolik olarak Adalet ve İçişleri Alanı alan tek pazar ve tek para birimi hedeflerinin önüne geçti.
Bu alana dair karar alma biçimi de köklü bir biçimde değişti. Lizbon ile birlikte, adalet ve içişleri alanına giren konularda Konsey nitelikli çoğunluk ile karar alıyor ve Avrupa Parlamentosu da ortak karar alma hakkına sahip (Aile hukuku, operasyonel polis işbirliği ve birkaç diğer alan dışında). Adalet Divanına ise bazı sınırlandırmalarla bu alana dair yargı hakkı tanındı. AB’nin bu alanda üye ülkeler arası koordinasyonu sağlamak ve alanı düzenlemek için kurduğu Eurojust ve Europol’ün faaliyetleri de parlamenter denetime tabi hale geldi.
Bununla birlikte yasama süreci başlatma yetkisi sadece Komisyona ait değil. Üye ülkelerin ¼ ü de bir araya gelerek herhangi bir konuda yasa taslağı hazırlayıp bunu konseye ve parlamentoya sunabilme yetkisine sahip. Lizbon ile bu alanda bir de fren mekanizması tesis edildi. Acil durumlarda üye bir ülke bir konuyu ulusal çıkar meselesi olarak tanımlayıp Avrupa Konseyine başvurabilir. Bu fren mekanizması AB üyesi ülkelerin egemenlik devri konusundaki hassasiyetlerinin bir sonucudur.
II. Özgürlük, Güvenlik ve Adalet Alanı +
Lizbon Anlaşması ile birlikte AB’nin yetkiler, karar alma biçimleri ve karar alınan konular ekseninde, üye ülkelerin egemenlik devrine dair şüpheci tutumlarının yarattığı sorunları aşmak için tamamen pratik kaygılarla oluşturulan üç sütunlu yapısı ortadan kaldırılmıştır. Bu nedenle Lizbon sonrasında bir adalet ve içişleri politikasından söz etmek zorlaşmıştır. Bunun yerine artık bir özgürlük, güvenlik ve adalet alanından ve bu alanı kurmak ve idame ettirmek için geliştirilen politikalardan, kurulan kurumlardan ve uygulamalardan söz edilmektedir.
Özgürlük, güvenlik ve adalet alanına dair politikaların temel dayanağı Schengen Anlaşmaları ve buna dayanarak kurulan Schengen alanıdır. Amaç bir yandan üye ülke vatandaşlarının Schengen alanında serbestçe hareket edebilmesini sağlamak ama aynı zamanda bu alana yasadışı yollarla girmek isteyen kişileri ve bunların yaratacağı, iktisadi, siyasi, sosyal ve güvenlikle ilgili riskleri en aza indirmektir.
Bunun için polis ve adli otoriteler tarafından kullanılabilecek çok uluslu bir veri tabanı oluşturulmuştur. Oluşturulan bir başka önemli araç ise Schengen vize sistemidir. Schengen alanına üye ülkelerden birine giriş için vize alan bir üçüncü ülke vatandaşı üye ülkelerin tümünde pasaport kontrolü olmadan hareket etme olanağına kavuşur. Bu nedenle üye ülkelerin vize verme koşullarını uyumlu hale getirmeleri gerekmiştir. Her bir üye ülkede kurulan SİRENE (Ülkeye girişte ek bilgi talebi) bilgi sistemi ile ülkeye, Schengen dışı ülkelerden yapılan, girişler kontrol edilir.
Sistemin suistimalleri önleyebilmesi için geliştirilen bir başka veri tabanı ise üye ülkelerden herhangi birine daha önce iltica başvurusu yapmış olan kişileri tespit etmeye yarayan EURODAC sistemidir. Bu iki sistem vasıtasıyla üye ülkelerin polis güçleri ve gümrük muhafızları AB’ye dışarıdan girecek kişilere ait güncel ve nitelikli bilgiye sahip olurlar.
Özgürlük, adalet ve güvenlik alanını sürdürülebilir kılmak için tesis edilen bir başka sistem ise sınırı aşan suçları önlemeye yönelik Europol üzerinden çalıştırılan Soruşturma Desteği İçin Genel Analiz Sistemi (OASIS)dir. Bu sistem sayesinde AB çapında sınırı aşan niteliği olan suçlar ve suçlular takip edilebilmektedir.
III. Özgürlük, Güvenlik ve Adalet Alanının Kurumları: Europol, Eurojust ve Frontex +
Bu kurumlar özgürlük ve adalet alanının fiili çerçevesini oluştururlar. Özgürlüklerin belirlenmiş sınırlarını gözetirler ve özgürlüklerin o sınırlar içerisinde kullanılmasını güvence altına alırlar. Üye devletler bu alanlarda kendi egemenliklerinin sınırlanmasını istemediğinden bu kurumların bağımsız operasyon kabiliyeti geliştirmesinden ve egemen devletlerin polis güçleri ile rekabet edebilecek ayrı bir polis gücü oluşturması fikrinden rahatsız olmaktadırlar. Ayrıca bunun iktisadi ve uygulamaya dair pratik nedenlerle de uygun olmadığı kanısı yaygındır. Zaten üye devletlerin polis teşkilatı var neden onun yerine yenisini kuralım yapılması gereken sınır aşan suçlarla ilgili olarak yetersiz kalan polis ve adalet teşkilatını kabiliyetlerini artırarak ve diğer polis ve adalet teşkilatları ile iletişimini sağlayıp bu iletişimin etkinliğini tesis etmek suretiyle güvenlik ve adaletin sağlanabileceği temel kabul gören bakış açısıdır. Bu nedenle Europol, Eurojus ve Frontex üye ülkelerin operasyon kabiliyetlerine ve örgütlerine bağımlı, onların iletişim kurmasını, işbirliğine girmesini sağlamaya çalışan aracı kurumlar olarak faaliyet yürütürler.
A. Europol – Avrupa Polisi
Europol Avrupa Birliği’nin polis teşkilatıdır. Avrupa Birliği, terörizm, uluslararası uyuşturucu trafiği, para aklama, Euro kalpazanlığı, insan kaçakçılığı gibi suçlar AB’nin karşı karşıya olduğu ve mücadele etmesi gereken en büyük suç kategorileridir. Geleneksel suç türlerine ek olarak teknolojiye bağlı olarak gelişen siber suçlar ve tehditlere karşı mücadele Europol’ün en önemli faaliyet alanlarındandır. Europol kendi görevini, “tüm üye ülkeleri, ciddi uluslararası suçları ve terörizmi önleme ve onunla mücadele etme konusunda desteklemek” olarak tanımlar. Görevi, tüm AB yurttaşlarının yararı için AB kolluk kuvvetlerini suçla ilgili bilgi değişimi ve bilgi analizi yapmak suretiyle destekleyerek daha güvenli, bir Avrupa hedefine erişilmesidir.
Europol AB’yi oluşturan ülkelerin polis teşkilatlarına bir alternatif değildir. Kuruluşunun temel amacı özellikle insanların, malların, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaşımı ile birlikte yeni bir boyut kazanan sınırı aşan suç faaliyetlerine karşı etkisiz hale gelen üye ülke polis teşkilatları arasında koordinasyon sağlamak ve onların sınırı aşan suçlarla mücadelesini mümkün kılacak altyapıyı ve mekanizmaları oluşturmaktır.
Europol kısaca tüm AB polis teşkilatlarından aranan şüpheliler, yeni suç biçimleri, potansiyel tehditler ile ilgili bilgi toplar. Bu bilgiyi işler ve AB üyesi ülke polis teşkilatlarının kullanımına sunar. Üye ülke polis teşkilatlarını yeni suç formları ve bu suçlarla mücadele yöntemleri konusunda bilgilendirir. AB üyesi ülkelerdeki kolluk güçleri sınırı aşan suçlarla ilgili olarak, Europol’ün Operasyon Koordinasyon Merkezi ve Güvenli Bilgi Ağından faydalanırlar. Örgütlü suçlar konusunda uzmanlığı olan Europol üye ülkelere çok önemli veriler sağlar ve yardımcı olur.
1. Tarih
1972 yılında Münih olimpiyat oyunlarında yaşanan terörist saldırısı güvenlik konusunda Avrupa Topluluğu üyesi ülkelerin işbirliği yapmaları gerekliliğini ortaya çıkardı. Bu olay sonrasında Avrupa Toplulukları İçişleri ve Adalet Bakanları Trevi Grubu adıyla bir grup oluşturdu. Bu gurubun esas meselesi uluslararası terörizm idi. Grup bir süre sonra ilgi alanını sınır aşan diğer suçlara çevirdi.
Amerika Birleşik Devletlerindeki Federal Soruşturma Bürosu FBI’a benzer bir Avrupa polis teşkilatı kurma fikrini ciddi bir biçimde Avrupa gündemine getiren ilk kişi Alman Şansölyesi Helmuth Kohl’dür. Kohl, Avrupa Topluluğunun Lüksemburg Zirvesi’nde (1991) bir Avrupa polis teşkilatı kurulması konusunda çağrıda bulundu. 1992 tarihli Masstricht Anlaşması ile Avrupa polisi fikri anlaşma metnine ilk kez girmiş oldu. Avrupa Birliğini kuran Maastricht Anlaşması, bir Adalet ve İçişleri sütunu oluşturuyor ve üye ülkeler arasında terörizmle mücadele, uyuşturucu kaçakçılığı ve diğer uluslar arası suçlarda polislerin işbirliğini tesis ediyor ve açıkça EUROPOL’den bahsediyordu.
Avrupa Polis Teşkilatı kurma fikrinin somut ve acil nedenlere dayalı bir ihtiyaç haline dönüşmesi, 1997 Amsterdam Anlaşması ile 1985 ve 1990 tarihlerinde imzalanan Schengen Anlaşmaları da AB hukukuna dahil edilmesiyle olmuştur. Esas olarak üye ülkeler arasındaki sınırları ortadan kaldıran bu anlaşmalar, AB vatandaşlarına bir özgürlük alanı yaratıyordu. Bununla birlikte, Schengen Anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle suçluların ve suç örgütlerinin de uluslararası hareketliliği, bir AB ülkesinden başka bir AB ülkesine geçişi kolaylaştı. Bu yakın tehdit nedeniyle Amsterdam Anlaşması EUROPOL’e AB ülkeleri arasında polis işbirliğin koordinasyonu konusunda merkezi bir rol verdi.
EUROPOL 1999 yılında tam olarak faaliyete geçti. Merkezi Lahey’dedir. Aralık 2000’de EUROPOL Yönetim Kurulu bilgi değiş tokuşu ve operasyonel analiz yapmayı EUROPOL’ün temel faaliyetleri olarak tanımladı.
a. EUROPOL’ün Yönetimi ve Personeli
EUROPOL Adalet ve İçişleri Bakanlar Konseyine karşı sorumludur. Bu konsey EUROPOL’ün yönetiminden sorumludur. Konsey Europol’ün başkanını ve başkan yardımcılarını atar, Avrupa Parlamentosu ile birlikte bütçesini onaylar. Europol’ün çalışmasına dair yasaları Avrupa Parlamentosu ile birlikte yapar. Her yıl Avrupa Parlamentosuna EUROPOL’ün çalışma biçimiyle ilgili bir rapor hazırlar ve gönderir.
EUROPOL’ün her ülkede, kurulmuş olan EUROPOL Ulusal Birimlerinde görevli irtibat memurları bulunur. Ulusal büroların müdürleri, kuruma operasyonel düzeyde destek olmak için düzenli olarak toplanır. Her ulusal birimin EUROPOL’de görevli en az bir temsilcisi vardır. BU kişiler EUROPOL nezdinde kendi ulusal bürolarını, ulusal yasalarına uygun bir biçimde temsil ederler.
EUROPOL’de 700 den fazla uzman çalışır. Analiz yapmak kurumun en önemli faaliyetidir. 100’den fazla suç analisti kurumda çalışır. Bu suç analistleri Analiz Çalışma Dosyaları (AWF) hazırlarlar. Bu dosyalar AB’yi etkileyen ve etkileyebilecek öncelikli ciddi suçları ve suç örgütlerini ele alır. Kurum karargâhında 130 kadar irtibat memuru çalışır. Bu memurlar kendi ülkelerinin polis teşkilatları ile EUROPOL arasında, güvene ve kişisel ilişkilere dayanarak, etkili ve hızlı iletişimi sağlamakla görevlidirler.
EUROPOL uzmanları nasıl çalışır: Örnek olay
Bir Kasım akşamı, Innsbruck Avusturya’da bir elektronik dükkânına araç ile girip daha sonra hızla içerideki değerli elektronik cihazları çalan bir gruba dair EUROPOL’e bir rapor gelir. Avusturya polisi daha önce aynı mağaza zincirine ait dört elektronik dükkânı daha soyulmuş olduğu için, bunun tekrarlanan bir suç ve suç eğilimi olduğunu düşünmektedir. Mağazadaki güvenlik kameraları olayı detaylı bir şekilde kaydeder. Avusturya polisi, elindeki verilerle, bunun Litvanyalı bir organize suç örgütünün işi olduğunu değerlendirir. Bu aşamadan sonra devreye EUROPOL girer. Çünkü Avusturya polisi tek başına gidip Litvanya’da bir tutuklama yapma hak ve yetkisine, operasyon kabiliyetine sahip değildir ve EUROPOL’ün desteğine bağımlıdır. Eldeki veriler EUROPOL’ün veri tabanına yüklenip bir tarama yapıldığında EUROPOL analiz verilerine dayanılarak, Belçika, Fransa, İtalya ve İsveç’te de benzer suçların işlendiği ve bu ülkelerde işlenen suçlarla Innsbruck’te işlenen suç arasında bağlantıların olduğu fark edilir. EUROPOL bu konuda 6 ülkenin temsilcilerinin katıldığı bir toplantı yapar eldeki istihbarat ve o aşamadan sonra neler yapılacağı değerlendirilir. Değerlendirme sonucunda, ortada organize bir suç faaliyeti olduğu ve bu örgütün Litvanya’dan yönetildiği sonucuna ulaşılır. Ardından Litvanya’da ortak bir operasyon planlanır. 1 Nisan sabahı (Avusturya’daki ilk olaydan yaklaşık 6 ay sonra) 55 Litvanya polisi, İsveç ve Avusturya’dan meslektaşlarının desteğinde 16 eve baskın yapar ve suç delilleri toplar. İki EUROPOL subayı da olay mahallinde hazır bulunmaktadır. Operasyon neticesinde 18 çete üyesi tutuklanır. Bu tutuklamalardan sonra benzer soygun olayları sona erer.
2. Eurojust- Avrupa Adalet Sistemi
Avrupa Birliği bir hukuk alanıdır. Bu alanda güvenlikle ilgili meseleler bağımsız hâkim, savcı ve mahkemelerin dâhil olduğu bir sistem içinde ele alınır. Örneğin polisin kişi haklarının yasada tanınan olanaklar çerçevesinde kısıtlanması ihlal edilmesine yönelik bir eylemi, yargı iznine ve denetimine tabidir. Arama ya da tutuklama kararları yargıçlar tarafından alınır. Savcılar bu süreçte polis teşkilatı ile adli sistem arasındaki ilişkinin aracılarıdır. Savcılar AB adına suç teşkil ettiğini düşündüğü konularda soruşturma sürecini başlatır ve soruşturmayı yürütürler. Soruşturma süreçlerinde temel amaç kişi haklarının ihlal edilmemesi ama eş zamanlı olarak güvenliğin de tesis edilmesidir. Bu nedenle kişi hak ve hürriyetlerine yönelik kamu otoritesinin eylemleri yasa ile belirlenen sınırlar içinde gerçekleştirilmek zorundadır.
Güvenlik, adalet, insan hakları arasındaki ilişkinin dengeli ve yasalara uygun bir biçimde tesis edilebilmesi AB’nin vazgeçemeyeceği bir amaçtır. AB’nin EUROPOL aracılığıyla bir yandan güvenlik üretirken aynı zamanda hukuk içinde kalması ve birey hak ve özgürlüklerini gözeten bir kurum olabilmesi için, güvenlik halkasının diğer önemli unsuru olan adli sisteminde Avrupa düzeyinde bir karşılığının kurulması gerekmiştir.
Bu çerçevede 1999 Tampere Avrupa Konseyi kararıyla örgütlü suçlarla mücadele etmek için, ulusal savcılar, yargısal kararlar veren makamlar veya eşit seviyede polis memurlarından oluşan bir adli yapının EUROJUST adıyla kurulmasına karar verdi. 11 Eylül 2001 olayları sonrasında EUROJUST bölgesel bir inisiyatif olmaktan çıkıp küresel bir nitelik kazandı. 2003 yılında EUROJUST Lahey’deki merkezine taşındı. 2004 yılında AB’nin 10 yeni ülkeye genişlemesi EUROJUST için büyük bir meydan okumaydı. Kurum üyeler dışında Norveç, İzlanda, ABD, Hırvatistan, İsviçre, Makedonya ile Anlaşmalar yaptı.
Lizbon Anlaşmasının 85.Maddesi, EUROJUST’ın görevini şöyle tanımlar: “iki ya da daha fazla ülkeyi ilgilendiren suç faaliyetlerini soruşturan ve kovuşturan ulusal otoritelerin işbirliği ve koordinasyonunu güçlendirmek ve desteklemek”
a. Misyon ve Görevler
EUROJUST Lizbon Anlaşması’nda verilen işbirliği sağlama görevini, uluslararası karşılıklı yasal yardımlaşmayı sağlayarak ve ülkelerin sınır dışı etme taleplerini uygulayarak gerçekleştirir.
EUROJUST, terörizm, uyuşturucu trafiği, insan kaçakçılığı, kalpazanlık, para aklama, bilgisayar suçları, dolandırıcılık ya da yolsuzluk gibi mülke ve kamu yararına karşı işlenen suçlar, AB’nin finansal çıkarlarını etkileyen suç niteliği olan saldırılar, çevresel suçlar ve suç örgütlerine katılım konularında yetki sahibidir.
EUROJUST üye ülkelerdeki yetkili otoritelerden bazı özel fiilleri araştırmasını ve adli kovuşturma tabi tutmasını, birbirleriyle koordineli olmalarını, bir ülkenin adli kovuşturma için diğerinden daha uygun olduğunu kabul etmelerini, ortak araştırma ekipleri kurmalarını, EUROJUST a işini yapabilmesi için gerekli bilgileri vermesini isteyebilir.
EUROJUST’un temel görevleri şunlardır:
1-Üye ülkelerin yetkili otoriteleri arası işbirliğini teşvik etmek ve geliştirmek.
2-Karşılıklı yasal yardımı kolaylaştırma, Avrupa Tutuklama Belgesi gibi karşılıklı tanıma araçlarını uygulamak
3-Yetkili makamları araştırma ve adli kovuşturmalarının etkisini geliştirme konusunda desteklemek.
3. Frontex-Avrupa Dış Sınırları
İnsanların serbest dolaşımını temin etmek Avrupa Entegrasyonu’nun başlangıcından itibaren önemli bir hedefti. Schengen Anlaşması ile yaratılan Schengen bölgesinde insanların serbest dolaşımı hedefine ulaşıldı. Bu hedef 1995 yılında üye ülkeler arasında sınır kontrollerinin kaldırılması ile tam olarak gerçekleşti.
Schengen bölgesi 42000 km dış deniz sınırı ve 9000 km kara sınırından oluşmaktadır. Schengene üye 26 ülke vardır. Bu yarım milyar insanın serbest dolaştığı bir alan demektir. İç sınırlarda kontrollerin kaldırılması Dış sınırların kontrolünü daha da önemli hale getirmiştir.
Schengen üyeleri artık diğer üye ülkelerin dış sınırlarda yapacakları kontrollere bağlıdırlar ve onun sonuçlarından etkilenirler. Schengen alanı en zayıf halkası kadar sağlamdır denebilir.
Schengen yürürlüğe girdikten sonra Schengen bölgesinin dış sınırlarında görev yapan tüm sınır muhafızları aynı prosedürlere göre kontroller yapmaya başladılar. Schengen bölgesine giren bir kişi pasaport kontrolüne tabi tutulmadan bu bölgede serbestçe hareket edebilir hale geldi. Bu bölgenin dış sınırlarından geçiş için ilgili vize ve iltica prosedürleri de ortaklaştırıldı.
Yaratılan bu özgürlük alanı aynı zamanda bazı güvenlik risklerini de ortaya çıkardı. Üye ülkeler arasındaki uygulama farklılıklarından yararlanmak suretiyle Schengen alanına hukuksuz ya da üye ülkelerin bazılarının arzu etmedikleri kişilerin girmelerinin engellenebilmesi için bu özgürlük alanına girişin yeniden düzenlemesi ihtiyacı duyuldu. Bazı telafi edici tedbirler alındı. Bu tedbirler polis ve adli otoritelerin koordinasyonunu gerektiriyordu.
Schengen alanına özellikle Doğu Akdeniz ve Balkanlardan çok yoğun bir biçimde yasadışı yollarla girilmeye çalışılmaktadır. İşte AB ülkeleri bu alana yasadışı yollarla girilmek istenen rotaları, bu rotaları kullanana kişilerin ve örgütlerin kullandıkları yöntemleri ve stratejilerini tespit ederek, AB sınırlarını yasadışı girişlerden koruyabilmek için tedbirler almaktadır. Bu tedbirler Frontex’in yaptığı risk analizlerine dayalı olarak alınır. Risk alanları belirlendikten sonra Frontex riskin gerçekleşmesini beklediği AB sınırlarında gerekli tedbirlerin alınması için öncelikle sınır ülkesi otoriteleriyle birlikte çalışır. Sınır ülkesinin sınır muhafızları ve teknik donanımı yeterli değilse bu durumda o ülkenin sınır koruma kabiliyetini artırmak için diğer üye ülkelerden personel ve donanım talebinde bulunur ve ardından bunları gerekli sınır bölgelerine yerleştirir. Frontex görevlileri bu bölgelerde kendi ulusal üniformalarıyla AB ve Frontex kollukları takmak suretiyle görev yaparlar. Bu görevliler ulusal sınır muhafızlarının sahip olduğu yetkilere sahiptirler ve ulusal sınır muhafızlarının emrinde onlarla koordineli olarak sınır güvenliğini sağlarlar. Frontex’in temel amacı istenmeyen geçişleri önlemek, kurala uygun istenen geçişlerin ise hızlı ve sorunsuz olarak gerçekleşmesini sağlamaktır.
Kaynakça +
İlgili Web Siteleri +
http://www.eurojust.europa.eu
http://www.europol.europa.eu/
http://www.frontex.europa.eu
http://www.cepol.europa.eu