1.6 Avrupa Birliği’nin Ekonomik Bütünleşmesi
Durmuş Özdemir
Anahtar Sözcükler Serbest Ticaret Alanı, Gümrük Birliği, Ortak Pazar, Ekonomik Birlik, Tam Ekonomik Bütünleşme, Ticaret Yaratma
Giriş +
Avrupa Birliği (AB) bir ekonomik birlik (Avrupa Ekonomik Topluluğu, AET) olarak kurulmuştur. Dolayısıyla daha sonra her ne kadar siyasal, sosyal, hukuksal gibi yönleri bir hayli gelişmiş ve ön plana çıkmış olsa da birliğin temel taşlarını ekonomik gerekçeler oluşturur. Bu bağlamda, AB’nin bütününü kavrayabilmek için ekonomik bütünleşmeyi anlamak şarttır. Bu bölümde cevap aranacak temel sorulardan bazıları şunlardır: ekonomik bütünleşme nedir; neden ekonomik bütünleşme gereklidir; ekonomik bütünleşmeden kimler ne kadar fayda sağlarlar?
Ekonomik bütünleşme konusu sadece piyasa bütünleşmesinden ibaret değildir. Kuşkusuz kamunun ekonomik bütünleşmedeki rolü de büyüktür dolayısıyla ekonomik bütünleşmeden söz ederken sadece piyasa bütünleşmesinden söz edemeyiz. Ancak, bu bölümde öncelikli olarak işin politik tarafını bir kenara koyarak konunun sadece piyasa bütünleşmesine yoğunlaşacağız.
Bu bölüm üç alt konuya ayrılıyor. İlk kısım “ekonomik bütünleşme nasıl olur” sorusuna odaklanıyor. İkinci kısımda ise “ekonomik bütünleşmeyi nasıl ölçeriz” sorusunun cevabı aranacak. Üçüncü kısımda da ekonomik bütünleşmenin pratikteki ölçümü ve Türkiye’nin AB ekonomisiyle bütünleşmesi konuları anlatılacak.
I. Ekonomik Bütünleşme Nasıl Olur? +
Aslında ekonomik bütünleşmenin nasıl sağlanacağı konusunda bir yığın açıklama, teori ve pratik örnekler bulmak mümkündür. Bunlardan B. Balassa’nın (1961)“ekonomik bütünleşmenin aşamaları” kuramı, ön plana çıkan önemli teorilerden birisidir. Balassa’nın beş temel ekonomik bütünleşme aşaması şunlardır:
A. Serbest Ticaret Alanının oluşumu (STA)
B. Gümrük Birliği (GB)
C. Ortak Pazar (OP)
D. Ekonomik Birlik (EB)
E. Tam Ekonomik Bütünleşme (TEB)
A. Serbest Ticaret Alanı oluşumu (STA)
Serbest ticaret alanının oluşması için gerekli bu ilk aşamada, bölge üyesi ülkeler arasındaki ithalatta miktar kısıtlamalarının (kota) ve ithalat vergilerinin (tarif) kaldırılması gerekir. Bu aşamada, serbest bölge üyesi ülke, ulusal ithalattaki miktar kısıtlamalarını ve ithal vergilerini üçüncü ülkelere karşı korur.
B. Gümrük Birliği (GB)
Bu aşamada, STA koşullarına, üçüncü ülkelere karşı ortak bir gümrük vergi sistemi oluşturulması koşulu da eklenir. Gümrük birliği üyelerinin üçüncü ülkelere karşı ayrımcılığına engel olacak önlemler almak için üçüncü ülkelere karşı gümrük vergilerinde ve miktar kısıtlamalarında bütünleşen bölgede eşitlenmeye gidilir.
C. Ortak Pazar (OP)
Gümrük birliği için gerekli olan koşullara ilave olarak, bu aşamada, hem sermayenin ve hem de işgücünün serbest dolaşımı sağlanır. Yani emeğin ve sermayenin dolaşımına ilişkin engellemeler ortadan kalkar.
D. Ekonomik Birlik (EB)
Ortak Pazar ile birlikte üyeler arasında ayrımcılığı kaldırmak amacı ile ulusal ekonomik politikaların uyumu bu aşamada sağlanmalıdır. Politikaların uyumu ile birlikte ekonomik birlik tamamlanmış olur.
E. Tam Ekonomik Bütünleşme (TEB)
Balassa’ya göre ekonomik bütünleşmenin son aşaması olan TEB, para, maliye, sosyal ve diğer tüm politikaların birliği ile sağlanmalıdır. Bu aşamada uluslararası otoritenin kurulması gereklidir ve bu otoritenin ulusal bağlayıcılığı bulunmalıdır. Ulus-üstü tek bir devlet vizyonu gündemde olmalıdır.
Balassa’nın yukarıda özetlediğimiz ekonomik bütünleşme aşamaları teorisi pratikte bir takım eleştirilere de hedef olmuştur. Eleştiriler genel olarak aşağıdaki noktalarda yoğunlaşmıştır:
- Sıralamanın katı bir şekilde birinci aşamadan beşinci aşamaya ilerlemesi gerekmemektedir. Örneğin AET, serbest ticaret alanı ile değil, gümrük birliği ile başlamıştır.
- Üye ülkelerin birbirlerine uyguladıkları kota ve tarifleri her zaman kaldırmak mümkün olmayabilir.
- Balassa’nın ortak pazar ve ekonomik birlik aşamalarında kavramsal problemler vardır.
- Son aşama gerçekleşen tam ekonomik bütünleşmenin gerekliliği ekonomik ve politik nedenlerden dolayı sorgulanabilir.
- Ayrıca, ulus-üstü otoritenin sadece en son dönemde ortaya çıkması, ekonomik ve pratik nedenlerle zordur. Örneğin; uluslar üstü bir otorite olan Avrupa merkez bankası TEB olmadan oluşturulabilmiştir.
Aslında ekonomik bütünleşmenin en temel başlangıç noktası tek pazarın yaratılması olmalıdır. Ulus-devletlerin çoğu gerçek birer tek pazardır ve etkin bir serbest dolaşıma ve piyasaya sahiptirler.
II. Ekonomik Bütünleşmenin Ölçümü +
Ekonomik bütünleşme hangi durumda iyidir sorusuna cevap ararken, bütünleşmeyi nasıl ölçtüğümüz önem kazanmaktadır. En temel yaklaşım olarak ekonomik bütünleşme, eğer her iki tarafa, ya da en azından bir tarafı kötüleştirmeden diğer tarafa, fayda sağlıyorsa iyidir, aksi takdirde ekonomik bütünleşmenin bir anlamı olamaz denebilir. Ekonomik bütünleşmenin fayda ve zararlarını nasıl ölçeriz sorusuna, ekonomi teorisi üç ana temel etki ölçüm alanı ile açıklama getirmektedir. Başka bir değişle, temelde ekonomik bütünleşmenin üç ana ekonomik etkisinden söz edebiliriz: statik etki, dinamik etki ve diğer etkiler.
A. Statik Etki
Bu etki, kısa dönemde üretim potansiyeli değişmeden oluşan etkidir, kısa dönem ticaret etkisi de denilebilir. İki şekilde ortaya çıkar: ticaret yaratma ve ticaret daralması.
Ticaret yaratma, yüksek maliyetli üreticiden daha çok düşük maliyetli üreticiye üretim hakkının ekonomik bütünleşme sonucunda kayması olarak görülür. Bütünleşme sonucu, maliyeti düşük üretim bütünleşmiş topluma kazandırılmış olur ve pozitif bir sonuç doğurur. Bu durum genel olarak tüm birlik toplumları için faydalı bir sonuç yaratır.
Ticaret daralmasında ise bunun tam tersi bir etki vardır. Ekonomik bütünleşme sonucunda, ticaretin daha çok yüksek maliyette üretim yapanın eline geçmesi durumuna ticaret daralması denir. Ticaret daralması nasıl oluşur? Eğer en ucuz maliyetli üreticiler bütünleşmiş ekonomilerin içinde değillerse ve eğer üçüncü ülkelere karşı konulan ortak vergiler sonucu üye ülkenin üçüncü (ucuz maliyetli) ülkelerden ürünü ucuza elde etmesine engel olunuyorsa, üretim düşük maliyetli üreticiden yüksek maliyetli üreticiye kaydırılmış olur. Buna ticaret daralması denilir ve bu durum bütünleşmiş toplumların aleyhine bir sonuç doğurur.
Sonuç olarak ticaret yaratma etkisi ticaret daralması etkisinden daha fazlaysa, bütünleşmenin etkisi pozitiftir diyebiliriz.
B. Dinamik Etki
Bu etki uzun dönemde gerçekleşen ve teknik olarak, üretim olanaklarının miktarının ve kalitesinin (verimliliğinin) arttığı ve teknolojinin de gelişmesi sonucu ortaya çıkan bir etkidir. Bütünleşme literatüründe dinamik etki üç ana başlıkla özetlenir: tekelci gücün düşürülmesi, etkin olmama durumunun azaltılması, ölçek ekonomileri ve öğrenme etkisi.
Üç dinamik etkiden ilk etki olarak tanımladığımız tekelleşmenin azaltılması konusu en basit bir ifade ile bütünleşme ile daha fazla firmanın ekonomiye katılması sonucu ortaya çıkar. Ekonomik bütünleşmeden önce tek bir firma üretimi olarak ulusal pazarda üretim yapan bir tekele diğer ülkelerde üretim yapan tekel ya da birden fazla firmanın katılmasıyla tekelci gücün kırılması gerçekleşir. Rekabetçi ortamın artması üreticileri fiyat dışı rekabete zorlar. Fiyat dışı rekabet, üretim kalitesinin ya da farklılaşmanın artmasını kapsar. Bu iyileştirme ve farklılaştırma daha iyi ürünlerin piyasaya sürülmesini beraberinde getirir ve daha iyi ürünlere olan talep artar. Talep artışı ile birlikte araştırma, geliştirme ve yenilikler yoğunlaşır ve böylelikle büyümenin temel nedenleri gerçekleşmiş olur.
İkinci dinamik etki türü olan ve kaynağı bilinmeyen etkin olmama durumunun azaltılması konusu ise daha geniş kapsamlı olarak kurumsal yapıların düzenlenmesi ve düzgün işler hale gelmesi ile ortaya çıkabilir. Yönetimsel problemler, etkin olmayan yönetim ve iyi yönetişim endeksi dışında etkin olmayan üretim (örneğin, gereğinden fazla insan çalıştırma ya da gereksiz fazla stok tutma) gibi durumların ortadan kalkması sonucu gözlemlediğimiz etkilerdir. Etkin olmama durumunun azaltılmasını ölçen en önemli göstergelerden birisi Dünya Bankasının “iyi yönetişim” endeksleridir. Bu etki, Türkiye’deki kurumların düzgün işleyişine yapacağı katkı nedeniyle Türkiye açısından en önemli katkıyı oluşturacaktır.
Üçüncü dinamik etki olan ölçek ekonomileri ve öğrenme etkisinin faydalarının kazanılması ise ticaret engellerinin kalkması, ayrışmış piyasaların bütünleşmesi ve bu nedenle de ürünler için daha büyük piyasaların oluşması ile ortaya çıkar. Ekonomistlerin “ölçek ekonomisi” diye tanımladıkları kavram, büyük ölçekli üretimin yapısal olarak birim maliyetinin düşük olması prensibine dayanır. Yani üretim arttıkça birim maliyetin düşmesi ve getirinin artması kuramıyla açıklanır. Üretim miktarı artarak geldiği bir noktada en etkin düşük maliyetli üretim düzeyini yakalar. Böylece ölçek ekonomileri yaratılarak daha yüksek bir büyüme sağlanmış olur. Bütünleşme, aynı zamanda “yaparak öğrenme” kuramında öngörüldüğü gibi bir öğrenme etkisi ve dolayısıyla büyüme etkisi de yaratır.
C. Diğer Etkiler
Özetle belirtmek gerekirse, çalışanların ve sermayenin serbestçe dolaşabildiği durumlar ve sürdürülebilir istikrarlı büyümenin yakaladığı konum, ortaya çıkan pozitif etkilerdir. İşgücü serbestliğinin etkisi gerekli olan ekonomilere emek arzını ucuz sağlayabilmesi açısından önemlidir. Doğal olarak kısa dönemde hareketlilik ücretlerin düşük olduğu ülkelerdeki ücretleri yukarıya doğru, ücretlerin yüksek olduğu ülkelerde de aşağıya doğru iter. Asıl etki için uzun döneme bakılmalıdır. Bütünleşmeye başlandığında kısa dönemde kazanan ve kaybeden taraflar olacaktır, ancak uzun dönemde bunlar toplam kazançlara dönüşecektir. Kısa dönemde bütünleşmeden hemen sonra kazananlar, ücretlerin düşük olduğu ekonomilerdeki işçiler, düşük ücretli ülkelerden göç eden işçiler ve bütünleşme öncesi yüksek ücret ödeyen bölge işvereni olacaktır. Kaybedenler ise daha önce yüksek ücretle çalışan ülke işçisi olacaktır. İlk etapta ücret farklılıkları göç ile beraber zamanla azalır (örneğin, Portekiz ve İspanya da gözlemlenen üyelik sonrası tersine göç gibi). Aslında emek hareketliliğinin genel etkisi bütünleşen birlik içindeki toplam ürünün arttırmasıyla ortaya çıkar ve sonuç olarak tüm bütünleşen ekonomilerin faydasına olur.
Sermayenin serbest dolaşımının etkisi de kısa ve uzun dönemde farklılıklar ortaya çıkarır ancak uzun dönem etkisi önemlidir. Bütünleşmenin arkasından eğer birliğe katılan ülkedeki sermayenin birim verimliliği daha yüksekse (Türkiye örneğindeki gibi) sermayenin fiyatı (faiz) daha yüksek olur. Sermayenin ülkeler arasındaki hareketliliği arttıkça sermayenin verimlilik farkı da azalır. Daha ucuz bir sermaye arzı doğar. Doğrudan yabancı yatırımlar, portföy yatırımları veya diğer yatırımlar bu serbest dolaşımla artar. Artan yatırımlar sonucunda üretim genişler. Sermayenin serbest dolaşım üzerindeki kısa dönem etkisini yine kazananlar ve kaybedenler olarak özetlemek mümkündür, ama uzun dönemde net etki bütünleşen toplumların kazandığını gösterir. Kısa dönemde, sermaye stoku düşük olan ülkelerde ulusal sermaye verimliliğindeki değişme ve yetersiz sermayesi olan bölgede net refah artışı olumlu sonuçlar arasında gösterilebilir. Ancak, bütünleşmeden önce sermaye verimlilik düzeyi yüksek olan bölgedeki sermaye verimliliği azalması bazı bölgeleri kaybedenler arsına sokar. Dolayısıyla kısa dönemde sermayeden kâr edenlerin birim başına kazancında azalma olur. Net kazanç, uzun dönemde her iki tarafın da pozitif etkiden faydalanmasıdır.
Genel olarak engellerin kalkmasının büyüme üzerindeki etkisi rekabetçi ortamın artması, serbest dolaşımın sağlanması, etkin olmama durumunun azaltılması ve bu nedenle ortaya çıkan üretim sürecinde sermaye ve emeğin etkin kullanılmasıdır. Dinamik etkinin ekonomik büyümeye etkisi ise, özetle, emek ve sermayenin kalitesi ve miktarının artması ve teknolojik gelişmelere katkısı sonucu genişleyen üretimdeki büyüme olarak açıklanabilir. Örneğin, üyelik görüşmelerine başlayan ülkelerde, bütünleşmenin etkisi kişi başına düşen gelir artışı olarak gözlemlenmeye başlar. Artan direk yabancı yatırımlar, sermayenin ucuzlaması, diğer yatırım artışları, ekonomik istikrar vs. gibi bütünleşme teorisinde sözünü ettiğimiz etmenler devreye girer. Bütünleşme ve ekonomik büyüme tüm üye ülkelerde kişi başı milli gelir artışı ve istikrarın sağlanması ve kurumsal, yapısal düzelme olarak gözlemlenir.
Ekonomik bütünleşme çalışmalarında sıkça göz ardı edilen ancak çok önemli bir yere sahip olan barışçıl ortamın ekonomik getirisi konusu ise burada da ön plana çıkan etkilerdendir. Avrupa kıtası, Avrupa Birliği oluşturulmadan önce iki dünya savaşı yaşamış ve tarihsel olarak aralarında barışı sağlayamamış ülkelerden oluşurdu. Ekonomik güçler birleştikten sonra, ekonomik nedene dayalı bir savaş olasılığı da sıfıra inmiştir. Bu bağlamda ekonomik bütünleşme, bütünleşen toplumlar arasındaki savaş olasılığını da yok etmektedir. 1940’lı yıllarda Almanya ile Fransa arasında sınırların kaldırılacağını kim hayal edebilirdi? Aynı konuyu geçmişe değil geleceğe ilişkin olarak düşündüğümüzde Türkiye’nin AB üyeliğinin, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs arasında da benzer bir ekonomik getirisinin olması yapılan çalışmalarda şimdiden öngörülmektedir.
III. AB Türkiye Ekonomik Bütünleşmesi +
Pratikte bölgesel ekonomik bütünleşmenin ölçümüiki şekilde yapılabilir. En temel yöntem olan ilkinde, ticaret serbestleştirilmesinden önce ve sonra ticaret akışlarının incelenmesi ile statik etkinin sonuçları gözlemlenerek ölçüm gerçekleştirilebilir. Ticaret serbestleşmesinden sonra ticaret artarsa pozitif etkiden söz edilebilir. İkinci yöntemde ise ekonomi teorisinin öngörüsü doğrultusunda maliyet ve faydanın ölçümü yapılabilir. Bu yaklaşım teorik modellerden yola çıkılarak net tahminlerin yapılmasını kapsar. Bu tür tahminlerde ekonomik modelleme yöntemleri kullanılır.
AB-Türkiye bütünleşmesinin etkilerini ölçmeye çalışan ekonomik modelleme yöntemleri konusunda literatürün eksikliği ve yapılan bu tür çalışmaların çok sınırlı olması, sonuçların sağlığı konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. Ancak, bu bölüm, var olan örneklerin sonuçlarına da değinecektir. İlk önce pratikte AB-Türkiye bütünleşmesinin statik etkisi konusu inceledikten sonra ekonomik model tahminleri aktarılacaktır.
A. Bütünleşmenin Statik Etkisi
AB-Türkiye ekonomik bütünleşmesi pratikte Gümrük Birliği (GB) ile sağlanmaya çalışılmaktadır. Balassa’nın tanımından GB’ni tekrar hatırlarsak, ithalat vergisi ve ithalata konan miktar kısıtlamaları gibi engellerin kalkmasına ilave olarak, GB üçüncü ülkelere karşı ortak bir gümrük vergi sistemi oluşturulmasını da öngörür. GB’ne üye ülkelerin üçüncü ülkelere karşı ayrımcılığına engel olacak önlemler almak için üçüncü ülkelere karşı gümrük vergilerinde ve ithalat miktar kısıtlamalarında eşitlenmeye gidilir. Üçüncü ülkeler konusu Türkiye açısından bir sorun oluşturmaktadır. Her şeyden önce AB’nin karar mekanizmalarında olamayan Türkiye, bu mekanizmalar tarafından alınan üçüncü ülkelere ilişkin kararlara uymak zorundadır. Bu kararlar kimi zaman Türkiye’nin lehine olsa bile uyulması zorunluluğu sorundur.
Avrupa Birliği bütünleşmesi ile ilgili tartışmalarda faydalar arasında sayılan ticaret yaratma veya ticaret daralmasının net etkisi konusundaki genel kanı, etkinin genel olarak pozitif olduğu yönündedir. Türkiye’nin içinde bulunduğu Gümrük Birliği’nin faydası konusunda yapılan çalışmalar, ortaya çıkan durumda ticaret yaratma etkisinin ticaret daralması etkisinden daha büyük olduğunu göstermektedir. Düşük maliyetli üretim yapan ülkelerin gümrük birliğine katılması ve ortak dış tariflerin (üçüncü ülkelere karşı) düşük olarak uygulanması bu faydayı arttıracak etmenlerdendir. Gümrük Birliği başladığından bu yana ve hatta üyelik görüşmelerinin arkasından, Türkiye ile AB üyesi ülkeler arasındaki toplam dış ticaret (ithalat ve ihracat toplamı) artmakla birlikte dış ticaret açığı da büyümektedir. Gümrük Birliği’nin de göz ardı edilemeyecek şekilde yarattığı dış ticaretteki bu dengesizlik, aslında ihracatın ithalata bağımlı halde olmasından dolayı ciddi bir yapısal sorun olarak sürmektedir.
Gümrük Birliği, bilindiği gibi sadece sanayi ürünlerinde ve işlenmiş tarım ürünlerinde geçerlidir. Sektör olarak tarım, bu birliğin dışında tutulmuştur. Balassa’nın Gümrük Birliği tanımında belirli sektörlerin ayrıştırılıp geri kalanların GB’nde kalması diye bir durum söz konusu olamaz.
B. AB Türkiye Bütünleşmesinin Dinamik ve Diğer Etkileri
Bu bölümde, ticaret politikalarının, ekonomik büyümeye, Doğrudan Yabancı Yatırımlarına (DYY), verimlilik artışına, istikrara, kurumların düzgün yapılanmasına, barışçı ortamın ekonomik getirisine ve sermaye mobilizesine etkileri gibi konular ele alınacaktır.
Ticaret politikalarının ekonomik büyüme oranı üzerindeki etkisini sağlayan yedi önemli ekonomik kanaldan söz edilebilir. Bunlar, fiyatlardaki değişme, kamu tüketimi, mal ihracatı, yatırım oranı, direk yabancı yatırımlar, teknoloji transferi ve gelişmiş makroekonomik politikalardır. AB bütünleşmesinin bu bağlamda Türkiye ekonomisine etkisine göz attığımızda, bu bağlantıların gerçeklik payı da ortaya çıkar. Eskiden çok pahalı olan sanayi ürünlerinin fiyatlarında bir düşme olduğu ve ürün kalitesinde de bir artışın olduğu gözlemlenmektedir. Kamu harcamaları anlamında da etkin bir bütçe dengesi ve kamu harcaması öngörülmekte olup bu yöndeki çabalar geçmişe oranla daha istikrarlı bir bütçe politikasını doğurmuştur. Çok yüksek oranda seyreden dış açığa rağmen, içeride üretilen malların ihracatında önemli bir artış gözlemlenmiş ve bunun büyümeye etkisi daha açık ortaya çıkmıştır. Yatırım oranındaki büyüme ile birlikte DYY’lardaki artış, tarihin en yüksek düzeylerine ulaşmıştır. Gerek DYY gerek diğer kanallarla teknoloji transferi mümkün olmaya başlamıştır.
Tüm bunlarla birlikte, makroekonomik politikalarda eskiye oranla çok daha gelişmiş istikrarlı bir yapı oluşmaya başlamıştır. Günümüzde, “AB çıpası” diye de adı geçen bu istikrar etkisi net olarak ortadadır. Türkiye de ortaya çıkan daha istikrarlı bir makroekonomik çevre, her şeyden önce fiyat belirsizliğini aşağı çekmiş, faizleri daha düşük seviyeye indirmiş, reel yatırımlar için daha uygun bir ortam yaratmış ve enflasyonu kontrol altında tutulmuştur.
Bu etkileri ölçmeye çalışan araştırmalar çok yetersiz ve az sayıdadır. İlk çalışmalardan birisi (1972 EFTA Bülteni) Gümrük Birliği üyeliğinin çok büyük ve dinamik bir ekonomik büyümeye yol açtığını söylemektedir. Daha sonraki çalışmalarda ise Türkiye’nin AB ile yaptığı gümrük birliğinin etkileri, tamamen, uygulamada diğer ticaret engellerinin (kota ve tarif dışında) ne ölçüde kaldırılabildiği ile ilgili olduğunun altı çizilmiş ve sürdürülebilirliği ise daha rekabetçi bir ortamın yaratılıp yaratılmamasına bağlı olduğu söylenmiştir. Tarım sektörünü bu birliğe katmadan net etkinin pozitif düzeyi konusunda kuşkular devam edecektir. 2004 yılında, beş yeni AB üyesi ülke üzerinde yapılan çalışmada, bu ülkelerin üyelik perspektifinin ülkelerin verimliliklerini arttırdığı ve AB üyesi diğer ülkelere yakınsamalarını hızlandırdığı gözlemlenmiştir. 1997 yılında, Gümrük Birliği’nin Türkiye ekonomisine etkileri konusunda, üye ülkelere ve Türkiye’ye sağladığı dinamik pozitif etkinin net olduğu gözlemlenmiştir.
Türkiye ekonomisinin AB ile bütünleşmesinin en önemli olumlu etkisi, hiç şüphesiz Türkiye’deki kurumlar üzerindeki etkisidir. Türkiye’de kurumların iyi işlemesi, rüşvet, kayıt dışılık, verimsiz çalışması gibi etmenler ekonomik sistemin de iyi çalışmamasını doğurmaktadır. Bu kurumların en başında yargı ve kamu kurumları gelmektedir. Yargının çok yavaş ve iyi işlememesi ekonomik bozukluklar, güven sarsılması ve istikrarsızlığın artması gibi bir yığın olumsuz etmene sebep olmaktadır. Örneğin, mülkiyet hakları yasal olarak çok iyi belirlenmiş olsa da, bu hakkın hak sahibine verilmesini gerektirebilecek hukuksal davalar yıllar sürmekte hatta bazen zaman aşımına uğrayarak hak sahibine bu hak verilemeyebilmektedir.
Bu tür kurumların iyi çalışıp çalışmadığını saptamak ve bu türdeki problemleri ölçmek gerçekten zordur. Bu zorluğa rağmen her yıl Dünya Bankası bu türden iyi yönetişim endeksleri yayınlamaktadır. Bu endekslerde ön plana çıkan altı konuda ülkelerin iyi yönetişime sahip olup olmadıklarına bakılır. Bu endeks genel olarak kurumsal yapıların iyi işleyip işlememesine ilişkin bir göstergedir. Bu güne kadar AB’ye üye olan her yeni ülkede bu endekste bir ilerleme sağlanmıştır. Türkiye için de aday statüsünden sonra kurumsal yapılarda iyileşmeye yönelik eğilim görülmektedir.
İşgücü ve sermaye üzerindeki etki de, özellikle, aday statüsünden sonra gözlemlenebilir bir düzeyde artmıştır. Emek mobilizesi konusunda bir ilerleme sağlanamamıştır. Gümrük birliği olan bir bölgede malların dolaşımı serbest olsa da malları üretenlerin dolaşımı serbest değildir ki burada bir çarpıklık vardır. Türkiye için vize kısıtlamasının adaylık statüsünden sonra bile uzun bir süre devam ettiği ve bu konudaki engellerin tam üyelikten sonra bile devam edeceği görülmektedir. Sermaye mobilizesi konusundaki gelişmeler çok daha hızlı bir şekilde olmuştur. Sermayenin dolaşımına pek bir engel yoktur, ancak Türkiye’deki risk faktörünün oransal olarak AB’den yüksek olması reel faz oranlarını, geçmişe göre düşürse de, hâlâ yüksek değerlerde tutmaktadır.
Uzun dönemdeki bir diğer dinamik etki, barış ortamının ekonomik getirisi konusudur. Bu etki tam üyelikten sonra daha net ortaya çıkacaktır. AB’ye üye ülkeler arasında görülen barışın ekonomik etkisi, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs içinde çok önemli bir etki olarak ortaya çıkması beklenmektedir. Salt barış ortamının ekonomik etkisi bütünleşmiş ekonomilerdeki büyümeyi daha da arttırırken bu etki Türkiye ve Yunanistan için yadsınamaz derecede önemlidir.
Sonuç +
Kaynakça +
Özdemir, D. (2011) Avrupa Birliğinin Ekonomik Bütünleşmesi Ayhan kaya et.al. Editör (2011) Avrupa Birliğine Giriş, Tarih Kurumlar ve Politikalar, içerisinde, Kısım 4, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
Canan Balkır (2010), Uluslararası Ekonomik Bütünleşme: Kuram, Politika ve Uygulama, AB ve Dünya Örnekleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
Nevzat Güran (2002), Uluslararası Ekonomik Bütünleşme ve Avrupa Birliği, 2. Baskı, İzmir