2.2 AB Bölgesel Politikası
Burç Beşgül ve Nihal İncioğlu
Anahtar Sözcükler Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu, Bölgeler Komitesi, Avrupa Sosyal Fonu, Uyum Fonu, Avrupa Teritoryal İşbirliği, İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması (İBBS/NUTS).
Giriş +
Avrupa Birliği’nin bölgesel politikasının temeli 1993 yılının Kasım ayında yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması ile atılmıştır. Bölgesel politika, ekonomik ve sosyal uyumu hedefler. Bunun için de geri kalmış bölgelerin modernleştirilmesi ve bölgeler arasındaki kalkınma seviyeleri arasındaki dengesizliklerin düzeltilmesi gerekir. Bu yolda, Birlik içinde dayanışma şarttır.
Bölgesel politikanın özünde bulunan dayanışma yoluyla, AB ülkeleri arasında dengeli bir gelişme ve her AB vatandaşı için eşit fırsatların oluşması teşvik edilir. Dolayısıyla bölgesel politika, AB’nin hedefleri olan iktisadi ve sosyal bütünleşmenin de bir aracıdır.
Dayanışmanın asıl amacı, AB içindeki en yoksul vatandaşların hayat standartlarının yükseltilmesidir. Standartların yükseltilmesi için bu vatandaşların yaşadıkları bölgelerdeki altyapının iyileştirilmesi ve bu vatandaşlara istihdam sağlanması gerekir. Bunun için kaynak, daha varlıklı olan bölgelerden temin edilir. (Europa, 2010) Bu kaynakların dağıtımı, yapısal ve uyum fonlarını kullanan çeşitli mali operasyonlar aracılığı ile gerçekleştirilir. Buradaki ‘uyum’ kavramı, tüm yapısal fonların ve bölgesel politikanın temelinde yer almaktadır.
Tek Avrupa Senedi (1986) ile kullanılmaya başlanan ‘uyum’ kavramı, Birlik içindeki dengeli bir gelir dağılımının, AB’nin tüm vatandaşlarının menfaatine olduğuna işaret eder. Uyum, hem devletlerin kendi içindeki bölgeler arasında hem de devletler arasında aranmaktadır. Bu şekilde, AB üye devletleri arasındaki iktisadi bütünleşmenin önü açılmaktadır.
Günümüzde bölgesel politika, uyum kavramı ile o kadar içli dışlı hale gelmiştir ki bu politika, uyum politikası adıyla da anılabilmektedir.
AB bütünleşmesini her zaman desteklemiş olan Komisyonun genel bir şikayeti, Avrupa kamuoyunun bölgesel politikanın başarılarından bihaber oluşudur. Bu gerçek, Avrobarometre’nin ölçümlerinde görülmektedir. AB vatandaşlarının sadece üçte biri, yaşadıkları yerel bölgelerde AB ile ortaklaşa yürütülen projelerden haberdar olduklarını söylemektedir (The Gallup Organization, Hungary). Bilgisizliğin bir sebebi, genelde başarı sağlanan bölgesel politika benzeri alanlara medyanın ilgisizliği olabilir.
Oysa bölgesel politika hem manen hem de maddeten önemlidir. Maddi olarak, bölgesel politika harcamaları AB halklarının günlük hayatlarını, temiz su imkanlarından yeni ulaşım altyapılarına ve istihdam oluşturulmasına kadar uzanan projelerle zenginleştirmektedir. Manevi olarak ise bölgesel politika AB halklarına, içinde yaşadıkları devletin ve kendilerinin yalnız olmadığını, bir birliğin içinde yer aldıkları duygusunu vermektedir. Bu şekilde AB vatandaşlarının AB’ye olan aidiyetleri pekişmektedir.
Bu alanda bir Birlik politikası oluşturulması yönünde ilk defa 1960’larda girişimlerde bulunan Komisyonun çabalarında bu manevi fikrin de yattığı görülmektedir.
Politikanın manevi amacının ne derece gerçekleştiğinin ölçümü zor olmakla birlikte, maddi başarısı, AB’ye 1973 senesinde katıldığında gayri safi yurtiçi hasılası (GSYİH) Birliğin ortalamasının % 64’üne denk gelen İrlanda’nın bugün en varlıklı üyelerden biri haline gelmiş olmasına bakılarak kısmen anlaşılabilir.
Günümüzde bölgesel politikanın hedefi, benzer başarıların, AB’ye son genişleme dalgaları ile katılmış yeni üyelerin hayat standartlarının en kısa zamanda AB’nin ortalamasına yükseltilmesidir.
I. Bölgesel Eşitsizliğin Nedenleri +
Bölgesel eşitsizliklerin muhtelif nedenleri vardır. Coğrafi engeller, uzun ya da kısa dönemli sosyal ve ekonomik değişimler, bu sebeplerin başlıcalarıdır. Özellikle AB'ye yakın zaman önce katılan ülkelere özgü bir etmen de, bu ülkelerin uzun yıllar merkezden planlanmış sosyalist ekonomilerinin günümüze yansımalarıdır. Tüm bunların genel neticesi, sosyal yoksunluk, düşük kaliteli okullar, yüksek işsizlik ve yetersiz altyapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütünleşmenin kendisi de bölgeler arasındaki eşitsizlikleri artırmaktadır. Bu eşitsizlikler eski üye devletlerde daha çok merkez ile çevre, kırsal ile kent ve yeni ile eski sanayi kesimleri arasındayken, yeni üyelerde başkent ile taşra, kırsal ile kentsel ve doğu ile batı arasındadır (Keating, 2006: 151).
II. AB’de Bölgeler ve Bölgesel Politikanın Tarihi +
II. AB’de Bölgeler ve Bölgesel Politikanın Tarihi
Geri kalmış bölgelerin desteklenmesi ihtiyacına, Avrupa bütünleşmesinin başından beri dikkat çekilmiştir. Bununla birlikte günümüzdeki şekliyle bir AB politikası olarak bölgesel politikanın ortaya çıkışı, politikanın, 1987 yılında yürürlüğe giren Tek Avrupa Senedi’nde bir hedef olarak gösterilmesine dayanır. Elbette bu tarihe kadar ilgili alanda bir Birlik politikasının oluşturulması yolunda girişimler olmuştur. İlerleyen bölümde, bölgesel politikanın, tarihsel arka planı çerçevesinde gelişimi, öncelikleri, dayandığı temel ilkeler ile amaç ve hedefleri anlatılacaktır.
A. Bölgelerin Öneminden Bölgesel Politikaya: 1957-1988
Bölgesel politikanın uygulamadaki nüveleri, 1950’lerde Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu bünyesinde, ekonomik bunalım içindeki bölgelerde sınai dönüşüm ve mesleki eğitim için sağlanan kaynaklarda görülmektedir. Benzer şekilde Ortak Tarım Politikası çerçevesinde çiftliklerin, bu çiftliklerde kullanılan ekipmanların ve tarım metotlarının iyileştirilmesine yönelik fonlar oluşturulmuştur (McCormick, 2008: 175-6). Avrupa Sosyal Fonu (ASF, 1958) ile Avrupa Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu (EAGGF, 1962), bölgelere kaynak aktarımı yönünde kullanılmıştır. Ancak bu fonların kullanımında, AB, üye devletler ve bölge temsilcilerinin içinde yer aldığı bir karar süreci bulunmamaktadır. Üye devletler bu fonları, kendilerinin belirledikleri bölgelere, uygun gördükleri hedefler çerçevesinde ve miktarda dağıtmaktaydı. Dolayısıyla bu dönemde görülen, yetkinin sadece üye devletlerde olduğu, bölgesel özelliklere sahip bir politikadır.
Bölgelerin ve bu bölgelerin önceliklerinin tespitinin üye devletlerin takdirine bırakılması zaman içinde bir sorunu beraberinde getirmiştir. Üye devletler, bölgelerin ihtiyaçlarından ziyade ulusal olan siyasi ve ekonomik çıkarlarını korumaya yönelmişlerdir (McCormick, 2008). Bu durumu aşmak isteyen Komisyon’un 1969’da, bölgesel bir kalkınma fonunu da içerecek bir bölgesel politika oluşturulması yönündeki teklifi, üye devletlerce desteklenmemiştir. 1973 yılında Komisyon, bölgesel dengesizliklerin, sürekli ve dengeli bir ekonomik genişlemeyi, ekonomik ve parasal birliği, ve ortak pazarı tehdit eden bir engel olduğunu savunmuştur. Komisyonun önerilerinin kısmen uygulanması 1975 yılında mümkün olacaktır (McCormick, 2008: 175-6).
Tam bu noktada, bölgesel politikanın gelişiminde önemli rol oynayan iki dinamikten biri olan genişlemeden (diğeri derinleşme) bahsetmemiz yerinde olacaktır. Genişleme dinamiğine örneğimiz, 1973 yılında Topluluğa üye olacak İngiltere’nin durumu olacaktır. Bu tarihte İngiltere’nin bazı bölgelerinde sınai gerileme görülmektedir. Bu yüzden İngiltere, Ortak Tarım Politikası’na yönelik harcamaların ağırlıklı olduğu Topluluk bütçesinde yeni harcama kalemlerinin oluşturulmasını talep etmiştir. İngiltere’yi bir anlamda tatmin edecek “daha dengeli ve adil” bir bütçe için 1975 yılında Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu(ABKF) oluşturulmuştur.
Ancak fon, bölgeler seviyesinde değil, her ülke için belirlenen kotalar dâhilinde tahsis edilecektir (Allen, 2010: 231). Dolayısıyla fon, bölgelerin ihtiyaçlarını karşılamaktan ziyade üye devletlerin genişlemeyi sindirmesini kolaylaştıracak bir telafi mekanizması olacaktır. Bu uygulamanın temelden değişmesi, 1988 yılında bölgesel politikada yapılacak bir dizi reform ile mümkün olacaktır. Yine de Komisyon’un bölgesel politikayı bir AB politikası haline getirme çabaları ilk meyvesini 1979’da vermiş, ABKF’nun %5’lik diliminin, ulusal kotalar dışında tutularak bölgelere aktarılması Komisyon’un tasarrufuna geçmiştir.
Genişleme dinamiğinin bölgesel politika üzerindeki etkisini, Yunanistan, Portekiz ve İspanya’nın Topluluk üyeleri olması sürecinde de görürüz. Fon miktarlarının artırılması yönündeki mevcut taleplere yeni üyelerinkiler de eklenmiştir. Buna mukabil, fonlara daha çok katkıda bulunan ülkeler, fonların daha verimli kullanımı için Topluluğun kontrolünün artırılması yönünde talepte bulunmuşlardır. Bu doğrultuda, ABKF, iki tip program ile yeniden yapılandırılmıştır. Bunlardan birincisi, maliyeti yalnızca Topluluk tarafından karşılanacak olan ortak programlar, diğeri de maliyetini Topluluk ve ilgili üye devletlerin beraber üstlenecekleri Topluluk çıkarına olan ulusal programlardır. Topluluk çıkarına olan ulusal programlar, alacakları ödeneği garantilemek isteyen üye devletleri, Komisyonun tercihlerini benimseme konusunda teşvik etmiştir. Dolayısıyla bölgesel politika, bir Topluluk politikası olarak güçlenmiştir. (Neal, 2007: 174-5).
B. Reformlar ve bir Topluluk Politikası olarak Bölgesel Politika: 1989-1993
Tek Avrupa Senedi’nin Ekonomik ve Sosyal Uyum Başlığı, yapısal fonların “netleştirilmesi ve rasyonelleştirilmesi” ihtiyacına işaret etmiştir. Bu durum, bölgesel politikayı etkilemekte olan diğer dinamik olan derinleşme dinamiğine örnek teşkil eder. Bazı üye devletler 1988 reformları ile tek pazarın yol açacağı maliyetten şikâyet etmişlerdir. Bu devletlerin zararlarını tazmin için bölgesel politikaya ayrılan fonların miktarı, hâlihazırdakinin iki katına çıkarılacaktır. Bu dönemde genişleme dinamiği de işleyecek, 1990’da iki Almanya’nın birleşmesini kolaylaştırmak için bölgesel fonlarda 1991-1993 yıllarını kapsayan ilave bir kaynak oluşturulacaktır. (Allen, 2009: 19).
Bu dönem iç pazarın işleyişini geliştirme ve üye devletlerin bölgesel politikalarının koordinasyonunu sağlamada uyum kavramı öne çıkmıştır. Bölgesel eşitsizliklerin giderilmesinde, yapısal fonlara ilaveten Avrupa Yatırım Bankası’nca verilecek krediler kullanılmıştır (Allen, 2009: 18). Koordinasyonun güçlenmesi amacı ile var olan fonlar tek çatı altında toplanmıştır.
Bölgesel fonları kendi ulusal “kayıplarının” tazmini yolunda bir mekanizma olarak algılayan ve dolayısıyla bunları gerçekten ihtiyaç içindeki bölgelere aktarmayan üye devletler, 1988 reformları sonucunda bu alışkanlıklarını değiştirmeye başlayacaklardır. (Neal, 2007: 173; ve Keating, 2006: 146). Günümüzdeki bölgesel politikanın temellerini atan bu reformlar, Komisyon, üye devletler ve bölgelerin daha yakın çalışmalarını da teşvik edecektir.
C. Bölgesel Politikanın Yerleşikleşmesi: 1994-1999
Maastricht Antlaşması, üye devletlerin bütçe açıklarını dizginlemek için uyum fonu adında yeni bir mali araç oluşturmuştur. Yeni fon, Birlik GSYİH ortalamasının %90’ının altında kalan üye devletlerdeki ulaşım ve çevre altyapısına dair yatırımlarda kullanılacaktır. Bu durum bize bir sefer daha derinleşme dinamiğinin bölgesel politika üzerindeki etkisini göstermekte olup İspanya, Portekiz, Yunanistan ve İrlanda’nın Parasal Birliği kabulünü kolaylaştırmak için yapılan bir değişikliği gösterir. Genişleme dinamiği de kendini göstermiş, Birliğe yeni üye olacak İsveç ile Finlandiya’nın nüfus yoğunluğu düşük olan kuzey bölgelerinin istifadesi için yeni bir hedef oluşturulmuştur.
Maastricht’in bölgesel politikaya bir diğer katkısı, yerindenlik ilkesi çerçevesinde, bölgesel yetkililere daha fazla söz hakkı vermek amacıyla Bölgeler Komitesi (CoR, Committee of Regions) adlı kurumu oluşturmasıdır (McCormick, 2008: 176). 1994-1999 yılları için planlanan mali destek, 1993’deki seviyesinin iki katına çıkarılmıştır.
D. Son Genişleme ve Bölgesel Politikanın Bugünü: 2000-2013
Bu dönemde genişleme dinamiği bir sefer daha bölgesel politika üzerindeki etkisini göstermiş, yeni üyelerin hemen tüm bölgeleri, yapısal fonların Hedef 1 statüsünden faydalandırılmıştır. Birliğe katılmaya hazırlanan ülkeler için de, katılımları öncesinde bir takım bölgesel politika araçları oluşturulmuştur. Polonya ve Macaristan için 1989 yılında oluşturulan PHARE programı 1990’larda diğer aday ülkeleri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Birliğe katılan yeni üyelerin, eski üyelere nispetle yoksul olmaları, bölgesel harcamaların yeniden düzenlenmesini ve yapılandırmasını gerektirmiştir. Son genişlemelerle Birliğe üye olan ve nüfusları toplam Birlik nüfusunun çeyreğini bile oluşturmayan 12 devlete 2007-2013 yılları arasında, bölgesel politikaya ayrılan toplam fonun %51’i aktarılmış olacaktır. Dolayısıyla bölgesel politikanın başarılı olması yolunda bir takım kavramların vurgulanması gerekmiştir. Bunlar, yakınsama, rekabet edebilirlik ve işbirliği kavramları olup topluca, uyum kavramına vurgu yapmaktadır.
2006 reformları hükümetlerin, 7 yıllık plan dönemlerinde kullanılacak AB desteğini yönlendirecek Topluluk Stratejik Kılavuz İlkeleri ile uyumlu Ulusal Stratejik Referans Çerçeveleri hazırlamalarını mecbur tutmaktadır. Hükümetlerin bir diğer mecburiyeti, AB tarafından desteklenen programların bölgesel politika ve Lizbon Hedefleri’ne katkısını yıllık ve üçer yıllık raporlarla değerlendirmektir. Yeni üyeler hukuki olarak Lizbon Hedefleri’nden muaf tutulmuş olsalar da hedeflere uyum yönünde çaba sarf etmeleri beklenmektedir (Baun ve Marek, 2008: 7-9).
Birliğin güncel uyum politikasının hedefinde Orta ve Doğu Avrupalı üyeler ile diğer AB üyelerinin “özel ihtiyaç” sahibi bölgeleri bulunmaktadır. Para, dört farklı kaynakta toplanmaktadır. Bu kaynaklardan birincisi, Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu’dur. Genel olarak altyapı, yenilik (inovasyon) ve yatırım amaçlı programları kapsayan bu fon, AB’nin en yoksul bölgeleri için kullanılmaktadır. Bir diğer fon olanAvrupa Sosyal Fonu, mesleki eğitim projeleri ile istihdam destekleyici programlar için oluşturulmuştur. Tüm üye devletler ABKF ve ASF’den yararlanabilirler. Uyum Fonu olarak adlandırılan üçüncü fon, çevre ve ulaşım altyapılarına ilaveten yenilenebilir enerjinin geliştirilmesi için kullanılmak üzere yeniden tanımlanmıştır. Halen GSYİH’sı AB ortalamasının %90’ının altında kalan ülkelerin yararlanabildiği bu fondan günümüzde 12 yeni üyeye ilaveten eski üyelerden sadece Portekiz, Yunanistan ve İspanya yararlanabilmektedir.
2006 yılında yürürlüğe giren ve 2013’e kadar bölgesel politika harcama ve uygulamalarını içeren reformlar uyarınca yapısal fonların hangi hedefler doğrultusunda kullanılacakları yeniden düzenlenmiştir. Yeni Hedefler, “Yakınsama,” “Bölgesel Rekabet ve İstihdam” ve “Avrupa Teritoryal İşbirliği” başlıkları altında oluşturulmuştur. Günümüzde, yaklaşık 350 milyar € ile 2007-2013 AB bütçesinin yaklaşık %36’sını oluşturup en büyük ikinci harcama kalemi haline gelmiş olan bölgesel politika harcamalarının çoğunluğu, Yakınsama hedefi çerçevesinde, GSYİH’sı Birliğin ortalamasının %75’inin altında kalan bölgelere gitmektedir. Bu hedef için ayrılan miktar, tüm fonlardaki toplam mali kaynağın %81,5’ini oluşturup hemen hemen her üç AB vatandaşından birinin hayatını direkt olarak etkilemektedir.
Harcamalar, bu bölgelerdeki altyapının geliştirilmesine, ekonomik ve insani potansiyelin artırılmasına yöneliktir. Günümüzde bu bölgeler 27 AB ülkesinin 18’inde yer almakta olup, yeni üyelerin hemen tüm bölgeleri ile İtalya’nın güneyi, Almanya’nın doğusu, Yunanistan, Portekiz ve İspanya’nın büyük bir kısmı ile İngiltere’nin bazı bölgelerini kapsamaktadır. Yakınsama hedefi için ayrılan fon miktarının %25’ine yakın bir bölümü de uyum fonuna ayrılmıştır. Öte yandan, yenilik ve araştırma, sürdürülebilir kalkınma ve az gelişmiş bölgelerindeki iş eğitimleri için bölgesel fonlardan tüm AB ülkeleri istifade edebilmektedir. Harcamaların küçük bir bölümü de sınır-aşırı ve bölgeler arası işbirliği projelerine ayrılmaktadır.
Yakınsama hedefinde yer almayan diğer bölgeler, tüm fonlardaki mali kaynağın %16’sına yakın miktarının tahsis edildiği bölgesel rekabet ve istihdam hedefinde yer almaktadırlar. Bu hedefin iki yolla güdülmesi söz konusudur. Birincisi, yenilik ile bilgi toplumunun teşviki, girişimcilik ve çevrenin korunması aracılığıyla ekonomik değişim için kalkınma planlarının hazırlanması. İkincisi de işgücünün şartlara uyum sağlaması yönünde desteklenip insan kaynaklarına yatırım yapılarak daha fazla sayıda ve daha iyi iş imkânlarının sağlanmasıdır. Bu hedeften, 27 AB ülkesinde 314 milyon kişinin yaşadığı 168 bölge etkilenmektedir.
Lizbon Antlaşması’nın kabulü ile birlikte bölgesel politikanın iktisadi ve sosyal uyum amaçlarına Teritoryal uyum da eklenmiştir. Bu alandaki çaba özellikle kentsel, ardından da kırsal alan için önem arz etmektedir. Komisyon bu alandaki uyumun bölgesel politikanın Avrupa vatandaşlarına daha yakın hale getirilmesi amacını taşıdığını vurgulamaktadır. (European Commission Directorate-General for Regional Policy, 2010). Teritoryal uyumun gerçekleşmesi yönünde belirlenen Avrupa Teritoryal İşbirliği hedefi, ortak yerel ve bölgesel girişimler, entegre bir teritoryal kalkınmayı amaçlayan ulus-aşırı işbirliği vasıtalarıyla sınır ötesi işbirliğine ve bölgelerarası işbirliği ile tecrübe alışverişine vurgu yapmaktadır. Tüm fonlardaki toplam kaynağın % 2,5’inin ayrıldığı bu hedeften etkilenecek AB nüfusu, toplam nüfusun yaklaşık % 38’ine denk gelmektedir (European Commission, 2010).
Sonuç olarak, bölgesel politika AB’nin vazgeçilmez bir politikası haline gelmiştir. Yine de Birliği ulaşmak istediği hedeflere ne derece yakınlaştırdığı tartışma konusu edilmektedir. Bu politikanın ne kadar gerekli ya da ne derece başarılı olduğunu konu edinen çalışmalar olmakla birlikte bu çalışmaların incelediği faktörlere (ekonomi, istihdam, sosyal devlet, vb.) göre cevaplar da değişmektedir. Bölgesel ya da devletlerarası farklılıkların, serbest pazarın doğal bir sonucu olduğu ve az gelişmiş bölgelerin, iş göçü, sermaye ve ticaretin çeşitlenmesi benzeri etmenlerle kendiliklerinden toparlanacağını iddia edenler olduğu gibi bu farklılıkların, tam da belirtilen etmenlerle ortaya çıktığını, müdahale edilmemesi durumunda daha da artacağını ve en nihayetinde bütünleşmenin önünde engel olacağını iddia edenler de vardır. Politikanın başarısı konusunda da kolay bir cevap vermek mümkün görünmemektedir; zira bu politikanın diğer etmenlerden (küreselleşme, iç siyasi dengeler, vs.) soyutlanarak incelenmesi çok zordur.
III. Bölgesel Politika ve Türkiye +
Bu bölümde AB bölgesel politikasının, AB ile üyelik müzakereleri yürütmekte olan Türkiye ile ilişkisi anlatılacaktır. 2007 yılında AB, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu dört aday ülke ile beş potansiyel aday ülke için katılım öncesi destek programını devreye sokmuştur (Bache, 2010: 6). Program çerçevesinde bu ülkelere geçiş desteği, kurum inşası, sınır ötesi işbirliği, bölgesel kalkınma, insan kaynaklarının geliştirilmesi ve kırsal kalkınma başlıklarında mali ve teknik yardımda bulunulacaktır.
Buraya kadar olan bölümden anlaşılacağı üzere AB süreci yerelleşmeyi teşvik etmektedir. Dolayısıyla AB üyeliği için müzakere etmekte olan Türkiye’nin bu politikanın parçası olma yönünde bir takım hazırlıklar yapması gerekmiştir. Bu bağlamda, Bakanlar Kurulunun 2002/4720 sayılı kararı ile, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı’nın koordinasyonunda Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı’nın yardımıyla oluşturulanİstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırmasına (İBBS/NUTS (1)
) göre üçlü bir sınıflandırma oluşturulmuştur. Düzey 3 olarak tanımlanan iller (81 adet), ekonomik, sosyal ve coğrafi parametrelerindeki benzerlikler ile komşu olma durumları ve nüfus büyüklükleri de dikkate alınarak Düzey 2 (26 adet) ve Düzey 1 (12 adet) olarak sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmanın amacı, aynı kararın 1. maddesinde: “Bölgesel istatistiklerin toplanması, geliştirilmesi, bölgelerin sosyo-ekonomik analizlerinin yapılması, bölgesel politikaların çerçevesinin belirlenmesi ve Avrupa Birliği Bölgesel İstatistik Sistemi’ne uygun karşılaştırılabilir istatistiki veri tabanı oluşturulması” olarak belirtilmiştir. AB fonlarından yararlanmak için kurumsal düzenlemelere de gidilmiştir. 2006’da yürürlüğe giren kanun gereğince Düzey 2 bölgelerinde “bölgesel gelişmeyi hızlandırmak, yereldeki işbirliğini artırmak ve kaynakların etkin kullanımı için” kalkınma ajanslarının kurulmalarının önü açılmıştır.
Birliğin bölgesel politikasının ve Türkiye’nin AB’ye uyumunun dolaylı bir etkisi de yerel yönetimlerde görülmektedir. Yerel yönetim alanında gerçekleştirilen reformlar sonucu, seçimle işbaşına gelen kurumlar olarak belediyeler güçlenirken vatandaşların katılımını öngören düzenlemeler getirilmiştir. 2005 yılında 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda yapılan değişiklik ile özellikle, vatandaşların istişari katılımı yolunda düzenlemelerin yolu açılmıştır. Örneğin kanunun 13. maddesine göre, “Hemşehrilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır.” Aynı kanunun 41. maddesi, belediye başkanının belediye meclisine sunacağı, nüfusu 50 bini aşan belediyelerde zorunlu, diğerlerinde ise ilgili belediyenin tasarrufunda bulunan stratejik planın hazırlanmasında “…üniversiteler ve meslek odaları konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin görüşleri”nin alınmasını zorunlu hale getirmiştir.
En önemli düzenleme, Kent Konseyi’nin katılımcı bir kurum olarak kurulmasıdır (Madde 76). Bu kurum, “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, varsa üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin, kamu kurum ve kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının temsilcileri ile diğer ilgililerin katılımıyla” oluşmaktadır. Kent Konseyi’nin kararları, belediye meclisinin gündemine getirilmektedir.
Ancak, farklı şehirlerdeki uygulamalara kısa bir bakış, aynı reformların belediye başkanlarının gücünü de artırması sebebiyle hemşehrilerin ve oluşturdukları grupların katılımları üzerinde fazla bir etki olmadığını göstermektedir. İçişleri Bakanlığı’nın 2006 yılında yayımladığı “Kent Konseyi Yönetmeliği” uyarınca belediye başkanı aynı zamanda Kent Konseyi’nin başkanıdır ve Konsey yılda sadece bir defa toplanmaktadır. Dolayısıyla uygulamada, bu kurumların karar alma süreçlerinde oynayacakları rolün tespiti de belediye başkanlarının elindedir.
Yine de özellikle 2004’ten itibaren projelere verilen fonlar ve hibeler yerel yönetimlerin mali açıdan ulusal hükümetlere bağımlılığını azaltmakta ve yerelleşmenin derinleşmesine katkıda bulunmaktadır. Bu gelişmeler hemşehrilerde, yerel idarelerin aktiviteleri konusunda artan bir farkındalığın oluşmasına etki etmiş gözükmektedir. Bunun en güzel örneklerini kentsel dönüşüm projelerinde, Galataport, Dubai Kuleleri, ya da İstanbul’a üçüncü bir köprünün inşa süreçlerinde hemşehrilerin saydamlık ve katılım konularında artan taleplerinde görmek mümkündür.
AB bölgesel politikası ile ilgili projelerin bir gereği olan ortaklık ilkesi, daha önce böyle bir tecrübe yaşamamış olan kamu, özel kesim ve sivil toplumu birlikte çalışmaya teşvik etmektedir.
Bu sayede, AB bölgesel politikasının Birlik içindeki halkların arasında oluşmasına önem verdiği mütekabiliyet ve sivil dayanışma normlarına ve düşük düzeyde olan sosyal sermayenin artmasına katkıda bulunmaktadır. Projelerde yer alan ortakların farklı nitelikleri demokratik siyasi kültürün gelişmesini de getirmektedir.
Sonuç +
Refahın ölçümünde standart olan, kişi başına düşen GSYİH temelinde, hem AB’yi oluşturan devletler hem de bu devletlerin içindeki bölgeler arasında büyük gelir farkları ve fırsat eşitsizlikleri mevcuttur. Örneğin, en varlıklı Lüksemburg’da kişi başına düşen gelir, AB’ye en son üye olmuş ülkelerden Romanya’dakinin yedi katından fazladır. Ekonomik faaliyetin, araştırma ve yeniliğe yapılan yatırımın çoğunluğu, Londra, Hamburg, Münih, Milan ve Paris şehirlerinde yoğunlaşmıştır.
Birliğe yakın zaman önce katılan oniki devletin ekonomik durumları AB içindeki ekonomik ve sosyal dengesizlikleri artırmıştır. Dolayısıyla AB’nin, AB içinde istediği istihdam düzeyi ve Birlik’in, dünyanın en rekabetçi ekonomisi haline gelmesi amacını güçleştirmiştir. AB’nin Avrupa 2020 Gündemi başlığında hedeflediği ‘akıllı, sürdürülebilir, kapsayıcı büyüme’ye bölgesel politikanın ne derece uyum sağlayacağı önümüzdeki yıllarda görülecektir.
Türkiye bağlamında ise AB sürecinin ve bölgesel politikanın, temsil, katılım, saydamlık ve hesap verebilirlik konularında halktan gelen talebin artışında etkisinin olduğu görülmektedir. 2005 yılındaki yasal düzenlemeler seçimle işbaşına gelen belediyelerin güçlenmesini sağlarken hemşerilerin katılımını sağlayacak kurum ve mekanizmaları da beraberinde getirmiştir. Belediye başkanlarının baskın gelmesi sonucu uygulama ile hukuki çerçeve arasında oluşan uyumsuzluğa rağmen hem alt sınıflarda hem de eğitimli orta sınıflarda daha çok grubun, aslında belediyelerin tasarrufunda bulunan konularda, yerel demokrasinin gelişmesine yönelik artan taleplerle harekete geçtiği gözlemlenmektedir.
Kaynakça +
Allen, D. (2009) ‘Cohesion Policy Pre- and Post-Enlargement’, D. B. Marek (der.), EU cohesion policy after enlargement içinde, New York: Palgrave Macmillan.
Allen, D. (2010) ‘The Structural Funds and Cohesion Policy’, M. A. Helen Wallace, (der.), Policy-making in the European Union içinde, New York: Oxford University Press.
Baun, M. ve Marek, D. (der.) (2008) EU Cohesion Policy after Enlargement, New York: Palgrave Macmillan.
Bache, I. (2010) ‘Europeanization and multi-level governance: EU cohesion policy and pre- accession aid in Southeast Europe’, Southeast European and Black Sea Studies, 10 (1), s. 1-12.
Europa (2010) ‘Activities of the European Union - Regional Policy’, Gateway to the European Union, http://europa.eu/pol/reg/index_en.htm [10.01.2010].
European Commission (2010) ‘Key Objectives’, Regional Policy Inforegio, http://ec.europa.eu/regional_policy/policy/object/index_en.htm [10.01.2010].
European Commission Directorate-General for Regional Policy (2010) ‘Overview: Cohesion Policy bolsters Europe 2020 Strategy’, Panorama, 36 (Kış), s. 4-13.
Keating, M. (2006) ‘Territorial Politics in Europe’, P. M. Heywood, E. Jones, M. Rhodes ve U. Sedelmeier (der.), Developments in European politics içinde, New York: Palgrave Macmillan.
Laissy, A.-P (2008) Working for the Regions: EU Regional Policy 2007-2013, European Commission, Directorate-General for Regional Policy, Publications Office.
Neal, L. (2007) The economics of Europe and the European Union, Cambridge: Cambridge University Press.
McCormick, J. (2008) Understanding the European Union: A Concise Introduction, New York: Palgrave Macmillan.
The Gallup Organization (2010) Citizens’ awareness and perceptions of EU regional policy, Flash Eurobarometer Series 298, Hungary.
Tavsiye Edilen Diğer Kaynaklar +
Allen, D. (2010) ‘The Structural Funds and Cohesion Policy’, M. A. Helen Wallace, (der.), Policy-making in the European Union içinde, New York: Oxford University Press.
Keating, M. (2006) ‘Territorial Politics in Europe’, P. M. Heywood, E. Jones, M. Rhodes ve U. Sedelmeier (der.), Developments in European politics içinde, New York: Palgrave Macmillan.
1 Fransızca: “nomenclature des unités territoriales statistiques”.