2.8 Avrupa Birliği Rekabet Hukuku ve Politikası
Kerem Cem Sanlı
Anahtar Sözcükler Rekabet, Yoğunlaşma, Tekel, Kartel, Hâkim Durum, Kötüye Kullanma, Birleşme, Devralma, İlgili Piyasa, Teşebbüs, Uyumlu Eylem, Dikey Sınırlama
I. Rekabet Hukuku Nedir? +
Rekabet hukuku, devletin piyasalardaki rekabeti korumak amacıyla yürürlüğe koyduğu kurallar bütününü ifade etmektedir. Bu kurallar, özü itibarıyla piyasalardaki kartelleşmeyi ve tekelleşmeyi önlemeyi hedeflemektedirler. Rekabet hukukunun yasakladığı eylemler üç başlık altında toplanabilir: 1-Firmaların, rakipleri ile bir araya gelerek rekabeti sınırlayıcı anlaşma yapması (kartel); 2-tekellerin (hakim durumdaki firma) rakiplere ve 3-tüketicilere zarar verici eylemleri ve rakiplerin birleşerek piyasayı kontrol etmeleri. İşte Avrupa Birliği rekabet politikası, bu eylemleri yasaklayarak rekabetin devamını sağlamakta ve bu şekilde tüketiciler ve toplumun rekabetten ve rekabetçi piyasalardan bekledikleri menfaatleri himaye etmektedir.
Rekabet politikasını oluşturan kurallar, serbest piyasayı benimsemiş ekonomik düzenlerin en önemli yapıtaşlarından biri olarak kabul edilmekte ve Türkiye de dâhil, Dünya üzerindeki hemen her ülkede benzer bir yapı ve prensipler etrafında uygulanmaktadır.
II. Neden Rekabet Hukuku Var? +
Burada yanıtlanması gereken soru herhalde, rekabeti koruyucu düzenlemelere neden ihtiyaç duyulduğudur. Rekabet, yani yarışma, ekonomik sistem için yararlı olsa bile, bunun mutlaka hukuk düzeni tarafından korunması gerekir mi? Piyasalar kendi haline bırakılsa, serbest rekabet toplum açısından en iyi olan sonuçları üretmez mi? Bu soruların yanıtı olumsuzdur. Bunun kısa gerekçesi ise, rekabetin aslında firmaların her zaman işine gelmediğidir.
Kısaca açıklayalım. Rekabetin olduğu piyasalarda, firmalar, müşterilerini tatmin etmek için ürün ve hizmetlerini, daha ucuz ve kaliteli satmak mecburiyetindedirler. Eğer firma, daha kaliteli ürünü ucuza piyasaya sunmazsa, ürün çeşitliliğini arttırmazsa, teknolojiye yatırım yapmazsa, müşterilerini yarıştığı rakiplere kaptırabilir. İşte rekabet, yani rakipler arasındaki yarışma, kendiliğinden, firmaların müşterilerini tatmin etmeye yönelik çaba sarf etmelerini sağlar. Bundan da toplumun geniş bir kesimi yararlanır.
Herhalde rekabetin sağladığı yararlara en güzel örnek, Türkiye’de GSM hizmeti sunan firmalar arasındaki fiyat ve ürün rekabetidir. Bu konuda Türk basınına yansımış çok sayıda haber bulunabilir. Mesela: “GSM operatörleri arasında kızışan rekabet sayesinde farklı operatörlerin aynı dakika her yöne paket fiyatlari arasındaki farkın 5 liraya kadar inmesini sağladı.” (Samanyolu 24.3.2012).
Yine rekabet denince akla gelen bir başka örnek, havayolu taşımacılığı piyasasıdır. 2003 yılından itibaren yaşanan serbestleşme sonucunda ortaya çıkan rekabetçi piyasa, bilet fiyatlarında önemli düşüşler sağlamış ve sefer sayılarında ciddi artışlar olmuştur. Mesela basına yansıyan bir habere göre: “Yurt dışına tarifeli sefer düzenlediği nokta sayısı 40’a ulaşan özel havayolu şirketlerinin oluşturduğu rekabet ortamı, pazarın yüzde 26 büyümesini, fiyatların da 350 Euro’dan 180-200 Euro’ya gerilemesini sağladı. İstanbul’dan Roma ve Beyrut’a 49 Euro’ya, Paris’e 99 Euro’ya, Liyon’a 89 Euro’ya, Viyana’ya da 89 Euro’ya uçulabiliyor. İstanbul-Sivas bilet fiyatına, Alitalya’yla Torino’ya, Spainair’le de Barcelona’ya uçmak mümkün hale geldi.” (Hürriyet, 19.7.2010)
Peki, rekabet hukuk düzeni ile korunmazsa ne olur? Rekabet, hukuk sistemi tarafından korunmazsa, firmalar birbirleriyle anlaşmayı ya da birleşmeyi daha kârlı bir strateji olarak görürler ve aralarındaki rekabeti azaltmanın yollarını ararlar. Örneğin firmaların tüketicilerini ve müşterilerini daha fazla memnun etmek için yarışması yerine, anlaşarak, daha yüksek bir fiyattan ürün satmaları ve indirim yapmaktan imtina etmeleri, daha kârlı olacağı gibi, verimli olmak için çaba sarf etmeleri ihtiyacını da ortadan kaldırır. Firmaların amacı da müşterileri tatmin etmek değil, maksimum kâr elde etmek olduğuna göre, rekabeti sınırlayıcı anlaşmalar yapmak ya da birleşerek tekel olmak daha avantajlı bir stratejidir. Dolayısıyla piyasalar kendi başına bırakıldıkları takdirde, tekelleşme ve kartelleşme (yoğunlaşma) doğal bir süreçtir. Nitekim ekonomi tarihindeki tecrübeler de bunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bu konuda bilhassa 19.yy’ın ikinci yarısında ABD ekonomisinde yaşanan olaylar ilgi çekicidir. Ekonomik büyüme ve hızlı sanayileşme sonrasındaki durgunluk nedeniyle, firmalar çareyi birleşmekte ve kartelleşmede bulmuştur. Hatta öyle ki, tröst adında bir hukuki örgütlenme ile neredeyse tüm endüstriler kartellerin egemenliğine geçmiştir. Bkz. Mesela http://www.rekabet.gov.tr/dosyalar/tezler/tez8.pdf
Tekelleşme ve kartelleşme ise, firmalar açısından kârlı ve dolayısıyla avantajlı olsa da, toplum ve tüketiciler için olumsuz sonuçlar doğurur. Zira kartel ve tekellerin olduğu piyasalarda ürün ve hizmetlerin fiyatı artar, kalitesi düşer, teknolojik ilerleme yavaşlar ve ürün çeşitliliği de azalır. Bunun toplumsal olarak tercih edilmediği açıktır. Öte yandan rekabet korunursa, tekelleşme ve kartelleşme azalacağı için, toplum daha fazla ve kaliteli ürün ve hizmetleri daha ucuza tüketebilir. İşte bu yüzden Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu kuran Roma Anlaşması’nda rekabeti koruyucu düzenlemelere yer verilmiş ve bunları etkin bir şekilde uygulamak için Avrupa Birliği Komisyonu görevlendirilmiştir.
III. Rekabet Hukuku Ne Zamandan Bu Yana Uygulanıyor? +
Dünya’da rekabet hukuku 1890 yılında ilk defa Sherman Yasası’nın kabulüyle ABD’de uygulanmaya başlamıştır. Rekabet hukukunun ABD’de, ekonomide yaşanan yoğun tekelleşmeye karşı siyasi bir tepkinin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Pek çok endüstri, tröstlerin (kartellerin) ve kartellerin egemenliğine geçmiş ve Sherman Yasası bunlarla mücadele için kabul edilmiştir. Nitekim ABD’de rekabet hukukunun anti-tröst yasası olarak adlandırılmasının nedeni de budur. Avrupa Birliği’nde ise, temel rekabet kuralları Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu kuran Roma Anlaşması’nda (1957) yer almaktadır (85 ve 86. maddeler). Bu kurallar, fiilen 1963 yılından itibaren uygulanmaya başlamıştır. Roma Antlaşması sadece kartel ve tekellerle mücadele eden kurallar öngörmektedir. Birleşmelerin denetimine ilişkin kurallar ise, 1990 yılında 4064/89 sayılı bir Tüzük ile sonradan kabul edilmiştir. Bu Tüzük de 2004 yılında yerini yeni bir Tüzüğe bırakmıştır (139/2004). Süreç içerisinde Roma Antlaşması’nın değiştirilmesi nedeniyle madde numaraları değişmiş ama içerik olarak yasaklayıcı hükümlerde herhangi bir değişiklik olmamıştır. Bugün bu kurallar, Roma Antlaşması’nın yerini alan Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Anlaşma’nın (ABİHA) 101 ve 102. maddelerinde yer almaktadır. Avrupa Birliği içerisinde rekabet politikasının yeknesak hale getirilmesi çabasının bir sonucu olarak, rekabet kuralları 1990’lı yıllardan itibaren hemen tüm üye ülkelerde benimsenmiştir ve uygulanmaktadır. Ayrıca Avrupa Birliği rekabet politikası, Türkiye dahil, Birlik dışında da pek çok ülke hukukuna örnek teşkil etmiştir.
IV. Rekabet Hukuku Kimlere ve Nerede Uygulanır? +
Rekabet Hukuku ekonomik faaliyet yapan herkese uygulanır. Bu çerçevede şirketler rekabet hukukunun asıl muhatapları olmakla birlikte, ekonomik açıdan bağımsız faaliyet yapan, avukatlar, berberler, doktorlar gibi serbest meslek sahipleri de rekabet hukuku kurallarına tabidirler. Hatta Devletler tarafından kontrol edilen kamu teşebbüsleri de, rekabet hukukunun muhataplarıdır. Keza, sadece firmalar değil, firmaların ve ekonomik faaliyet yapan kişilerin bir araya gelip kurdukları sektör dernekleri ve odalar da rekabet kurallarının muhataplarıdır. Dolayısıyla rekabet hukukunun çok geniş bir uygulama alanı vardır.
AB Komisyonu, bilhassa serbest meslek mensuplarının oluşturduğu meslek örgütlerinin (teşebbüs birliği) rekabeti sınırlayıcı eylemleri karşısından aktif bir tutum sergilemektedir. Rekabet savunuculuğu ve üye ülke rekabet otoriteleri ile yapılan işbirliğinin yanı sıra, teşebbüs birlikleri 101. maddeye aykırı kararları nedeniyle cezalandırılmaktadır. Mesela: “Son olarak Belçika mimarlar odasının, mimarların yapacağı hizmetlerin fiyatlarına ilişkin almış olduğu tavsiye fiyat kararı 101. maddeye aykırı görülmüş ve ceza verilmiştir.” (http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/04/800&format=HTML&aged=0&language=EN&guiLanguage=en ) Komisyon, Rekabet Kurulu’na kıyasla serbest meslek sahiplerine karşı daha sert bir tutum sergilemektedir.
Rekabet hukuku kuralları, Avrupa Birliği tek pazarındaki rekabeti korumayı hedeflemektedir. Bu çerçevede bu Avrupa Birliği pazarlarında faaliyet gösteren tüm kişi ve firmalara uygulanır. Ama bu piyasalarda faaliyet göstermemekle birlikte, davranışları ile Avrupa Birliği piyasalarını etkileyen Birlik dışında yerleşik firmalar da rekabet hukuku kurallarına muhatap olabilirler. Örneğin Rusya’da yapılan bir kartel anlaşması sonucunda fiyatı artan ürün Avrupa Birliği’ne ihraç ediliyorsa, rekabet hukuku Rusya’daki firmalara da uygulanabilir.
V. Yasaklanan Davranışlar +
Yukarıda belirttiğimiz üzere Avrupa Birliği rekabet hukukunda üç yasak yer almaktadır. Bu yasaklar, kartel, tekel ve birleşmelere ilişkindir. Aşağıda bu yasakların öngördüğü prensipleri kısaca ele alıyoruz.
- A. Karteller ve Rekabeti Sınırlayıcı Davranışlar
- 1. Karteller
Karteller ve diğer rekabeti sınırlayıcı anlaşmaları yasaklayan kural ABİHA’nın 101. maddesinde yer almaktadır. Bu madde, kartel terimine yer vermeksizin rekabeti sınırlayıcı amacı ve etkisi olan tüm anlaşma ve uyumlu eylemleri yasaklamaktadır. Hiç şüphe yok ki 101. madde yasağının temel hedefi kartel anlaşmalarıdır. Kartel anlaşmaları, rakiplerin doğrudan rekabeti sınırlamak amacı ile akdettiği anlaşmalara verilen isimdir. Örneğin rakiplerin bir araya gelerek, uygulayacakları fiyatı belirlemeleri veya piyasaları paylaşmaları ya da ne kadar üretim yapacaklarına birlikte karar vermeleri yahut ihaleye fesat karıştırmaları kartel anlaşmalarının temel görünümleridir. Bu anlaşmalar, rakiplerin rekabet etmekten vazgeçmeleri nedeniyle doğrudan müşteri ve tüketicilerin zarar görmelerine neden olur. Müşteriler daima ödemeleri gerekenden daha fazla bedel öderler, seçim imkânları azalır ve genellikle de ürün ve hizmet kalitesi azalır. Bu nedenle kartel anlaşmaları yapmak her zaman yasaktır.
Kartellerle mücadele, Komisyon’un temel rekabet politikası hedifidir ve en ağır para cezaları, kartel anlaşmalarına taraf olan firmalara verilmektedir. Büyük kartel dosyaları Türk basınına da yansımaktadır. Mesela: “AB’den buzdolabı karteline 161 milyon avro ceza. AB Buzdolabı kompresörü fiyatlarını ortaklaşa belirlemek için toplantılar yapan ve ticari sırlarını birbirleriyle paylaşan 5 şirkete ceza verdi” (Dünya, 7.12.2011). Yine bu konuda: “AB’nden havayollarına 800 miyon avro kartel cezası. Avrupa Birliği Komisyonu aralarında British Airways ve Air France-KLM ortaklığının da bulunduğu 11 havayolu şirketine kargo taşımacılığında rekabet kurallarına uymadıkları gerekçesiyle ceza yağdırdı.” (airnewstimes, 9.11.2010)
Kartel anlaşmaları yasak olduğu için firmalar bu anlaşmaları genellikle “gizli” olarak akdederler. Yazılı bir anlaşma yapılmaz, firmalar bu anlaşmanın yapıldığına dair belge bırakmak istemezler. Bu nedenle kartellerin ispatlanması çok zordur. İşte ABİHA’nın 101. maddesi sadece anlaşmayı değil, “uyumlu eylemi” de yasaklamaktadır. Uyumlu eylem, kartel anlaşmasının ortaya çıkarılması için kabul edilmiş bir ispat aracıdır. Buna göre Avrupa Birliği otoriteleri (Komisyon), anlaşmayı ispatlayamasa bile, firmaların piyasadaki davranışlarının, kartel anlaşması akdedildiğine delalet etmesi halinde, firmalar aleyhine soruşturma açıp, onları cezalandırabilmektedir. Örneğin firmaların her zaman birlikte fiyat arttırmaları ve bu fiyat hareketlerinin kartel anlaşması dışında başka bir “makul” açıklamasını yapılamaması halinde, uyumlu eylem içerisinde oldukları kabul edilebilmektedir.
Kartel anlaşmasının ortaya çıkarılması için kullanılan bir diğer araç, pişmanlık rejimidir. Bununla kastedilen, kartel anlaşmasına taraf olan firmalardan birinin Avrupa Birliği Komisyonu’na gidip, kartele taraf olduğundan ötürü pişmanlık duyduğunu beyan etmesi ve kartelle ilgili tüm bilgi ve belgeleri Komisyon’a sunmasıdır. Bu şekilde Komisyon haberdar olmadığı veya hakkında yeteri delil bulmayan kartelleri cezalandırabilmekte ve bunu son derece maliyetsiz ve zahmetsiz bir şekilde yapabilmektedir. Firmalar da, pişmanlık başvurusu yapmakla, olağan şartlarda muhatap olacağı cezalardan kurtulma imkânı elde etmektedirler. Ayrıca bu şekilde kartel anlaşmasına taraf olan firmalar, her birinin pişmanlık başvurusu yapma ihtimali olduğu için, birbirlerine güvensizlik duymakta ve bu da kartel kurulmasını zorlaştırmaktadır.
Pişmanlık AB Hukukunda son derece yaygın bir şekilde uygulanmakta ve çok sayıda kartel bu sayede ortaya çıkarılmaktadır. Mesela yakın dönemde deterjan sektöründe yapılan bir pişmanlık başvurusu haberi aynen şöyledir: “Rekabetkonusunda sıkı uygulamaları ile tanınan AB Komisyonu, iki şirketin oluşturduğu deterjan karteline 313.2 milyon euro para cezası uyguladı. AB Komisyonu'ndan yapılan açıklamada, Henkel, Procter Gamble (P&G) ve Unilever'in 2002-2005'te Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Hollanda, Belçika, Yunanistan ve Portekiz'de anlaşmalı fiyat uygulayarak pazarı bölüştüğü belirtildi. Karteli ihbar eden Alman Henkel'in cezasını tamamen silen AB Komisyonu, iki firmaya ceza yağdırdı.” (Sabah, 14.4.2011)
- 2. Rekabeti Sınırlayıcı Diğer Anlaşmalar
ABİHA’nın 101. maddesi sadece kartelleri yasaklamaz. Kartel olmamakla birlikte, rekabeti sınırlayan diğer anlaşmalar da madde kapsamına girebilir. Bu kapsama girebilecek pek çok türde anlaşma olabilir. Mesela rakiplerin rekabeti sınırlamak amacı içermese bile, pazarlama ve tanıtım veya araştırma geliştirme ya da ortak üretim anlaşması yapmaları, fiyatların artmasına veya kalitenin düşmesine neden olarak rekabeti sınırlayabilir. Bu nedenle, bu anlaşmalar da piyasadaki olumsuz etkileri nedeniyle 101. madde kapsamına girebilirler.
Keza aynı şekilde sadece rakipler arasındaki değil, ekonomik sürecin farklı aşamalarında faaliyet gösteren firmalar arasındaki anlaşma (dikey anlaşmalar) da 101. madde kapsamına girebilir. Bu bağlamda üretici ile dağıtıcı ve dağıtıcı ile perakendeci arasındaki anlaşmalar zikredilebilir. Bu anlaşmalarda, üreticinin, perakendecinin satış fiyatını belirleme serbestini engellemesi örneğin yeniden satış fiyatını tespit etmesi ya da perakendecinin sadece üreticiden mal almasının zorlanması rekabeti sınırlayıcı olabilir.
Fakat bu anlaşmalar, aynı zamanda ekonomik açıdan bazı yararlar da sağlayabilirler. Örneğin rakiplerin finansal veya teknolojik yetersizliklerden ötürü işbirliğine gitmeleri, rekabeti sınırlayıcı olabilirse de, daha kaliteli ürünlerin tüketicilere sunulmasına imkân verir. Keza dikey anlaşmalar açısından da, üreticinin perakendeciye getirdiği bazı sınırlamalar, mal ve hizmetlerin daha yaygın ve daha kaliteli bir şekilde sunumuna yol açabilir. Dolayısıyla karteller dışındaki diğer rekabeti sınırlayıcı anlaşmaların, aynı zamanda hem zararlı ve hem de yararlı etkileri olabilir.
İşte ABİHA’nın 101/3. maddesi de bu durumu dikkate alarak, anlaşmanın yararlı etkilerinin ağır basması halinde, rekabeti sınırlayıcı anlaşmaları 101. madde yasağından muaf tutmaktadır. Muafiyet adı verilen bu düzenleme, anlaşmaların yararlı etkilerinin değerlendirilmesine imkân vermekte ve ekonomik verimliliği ve teşebbüslerin işbirliğine gitmelerini teşvik etmektedir. Komisyon da, bazı anlaşma kategorilerini, bunların yararlı etkilerinin daha ağır bastığını kabul ederek peşinen “grup olarak” 101. madde yasağından muaf tutmaktadır. Halen Araştırma Geliştirme, Teknoloji Transferi Anlaşmaları ve Dikey Anlaşmalar gibi bazı anlaşma türleri hakkında grup muafiyet tüzükleri yürürlüktedir. Önemle belirtilmesi gereken husus, kartel anlaşmalarının muafiyet alma imkânının olmamasıdır. Bu anlaşmalar her zaman 101.maddeye aykırı görülmektedirler.
- B. Tekellerin Davranışlarının Kontrol Edilmesi
ABİHA’da yer alan ikinci yasak, tekellerin davranışlarının kontrol edilmesini amaçlamaktadır. Bunu düzenleyen 102. madde, tekel yerine “hakim durum” terimini kullanmakta ve hakim durumun kötüye kullanılmasını yasaklamaktadır. Dolayısıyla rekabet hukukunda hakim durumda veya tekel konumunda olmak yasak değildir. Tekel, ancak ekonomik gücünü kötüye kullanırsa, 102. madde yasağı uygulanır. 101.maddeden farklı olarak, 102. madde, firmaların tek yanlı davranışlarına uygulanır; burada birden fazla firmanın varlığına ve anlaşma yapılmasına gerek yoktur. Ama firmanın piyasayı kontrol edecek ekonomik güce sahip olması şarttır. Bu anlamda Avrupa Birliği’nde hakim durumdaki firmaların piyasadaki rekabeti bozmamak yönünde ağır bir sorumlulukları vardır.
Tekel kavramı madenin uygulanması açısından belirleyicidir. Bununla kastedilen, firmanın rekabet baskısı hissetmeyecek ekonomik güce sahip olmasıdır. Öyle ki firma, rakiplerini fazla önemsemediği gibi, müşterileri ve tüketicilerin seçim ve tercihlerini de göz ardı edebilmektedir. Sahip olduğu ekonomik güç, ona büyük ölçüde rakiplerinden ve müşterilerinden bağımsız davranma imkânı vermektedir. Bu ölçekte ekonomik gücün doğabilmesi için, piyasanın tek bir firma tarafından kontrol edilmesi de gerekli değildir. Piyasada rakipleri olsa da, firma sahip olduğu piyasa payı ve ekonomik güç nedeniyle tekel kabul edilebilir. Örneğin bir firmanın uzun bir süredir piyasadaki satışların %50’den fazlasını tek başına yapması halinde, tekel gücüne sahip olduğu söylenebilir.
Yasaklanan tekel olmak değil, bu gücün kötüye kullanılmasıdır. Peki, tekel ne zaman ekonomik gücünü kötüye kullanmış kabul edilir? İlk akla gelen tekelin yüksek (fahiş) fiyatlar uygulamasıdır. Firmanın, sattığı mal ve hizmetin ekonomik değerine oranla çok yüksek fiyatlandırma yapılması, 102. madde çerçevesinde yasaklanabilir. Keza tekelin, müşterilerine haksız şartlar dayatması da kötüye kullanma kabul edilebilecek bir başka davranış biçimidir. Bunlar tekelin “sömürücü” olarak kabul edilen kötüye kullanma davranışlarıdır.
Tekel sadece müşterilerini sömürmez, bazı hallerde rakiplerini dışlamayı amaçlayan eylemlerde de bulunabilir. Rekabet hukukunda tekelin de rakipleri ile rekabet etmesi istense de, bu rekabetin yıkıcı olması halinde 102. madde yasağı uygulanabilir. Mesela tekelin rakibini piyasa dışına atmak için ürünlerine maliyetlerinin altında fiyat uygulaması halinde, bu uygulama “yıkıcı fiyatlandırma” kabul edilerek yasaklanabilir. Keza tekelin müşterileri arasında ayrımcılık yapması veya ürünleri birbirlerine bağlayıp satması (kelepçeleme) ya da alıcılarını sadece kendisinden mal ve hizmet almaya zorlaması da 102. madde kapsamında yasaklanabilir.
Komisyon, 102. Maddenin ihlal edildiği gerekçesiyle çok sayıda karar almış ve önemli para cezaları vermiştir. Bilhassa son yıllarda teknoloji ve internet sektöründeki kararları ses getirmektedir. Herhalde Microsoft, Intel ve Google hakkındaki araştırmalar bu konuda ilk akla gelenlerdir. Bkz. Mesela: “Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, bilgisayar işlemcisi pazarındaki hakim durumunu kötüye kullanarak rekabeti ihlal etmekle suçladığı teknoloji devi Intel’e 1.06 milyar Euro (1.45 milyar dolar) rekor para cezası verdi.” Yine bkz. “Avrupa Birliği Komisyonu, internet üzerinden yapılan aramalarda Google bu piyasadaki gücünü kullanıp kullanmadığını anlamak adına şirketi inceleme altına almaya karar verdi. İnceleme kararı, rakip şirketlerin Google'ın hem düzenli hem de sponsorlu aramalarda kendileri için büyük bir dezavantaj yarattığı yönünde şikayetlerde bulunmasının ardından geldi. Rakip şirketler, kendi bağlantı adreslerinin arama sonuçlarında alt sıralarda kaldığını ve bu şekilde Google'ın kendilerini piyasadan çıkarmak istediğini söyledi. Komisyon, aynı zamanda, Google'ın reklam ortaklanın rakip sitelere reklam yerleştirmesini engelleyip engellemediğini de araştıracak” (Hürriyet, 30.11.2010)
- C. Birleşmelerin Denetimi
Üçüncü önemli kural, birleşme ve devralmaların denetimidir. Birleşmelerin denetimi ile kastedilen, bir firmanın diğerini devralması veya iki şirketin birleşmesine ilişkin işlemin Komisyon’a bildirilmesi ve Komisyon’un bu işlemin piyasada tekel yaratıp yaratmadığını denetlemesidir. Bu denetimin yapılması çok basit bir gerekçeye dayanmaktadır: firmaların birleşme yoluyla tekel olmasını önlemek! Dolayısıyla sadece tekel yaratan birleşmeler yasaklanmakta, bildirilen tüm diğer işlemlere izin verilmektedir.
Avrupa Komisyonu, Deutsche Börse ve NYSE Euronext borsalarının birleşmesini, tekel oluşturacağı ve rekabetin önüne geçeceği gerekçesiyle veto etti. New York ve Frankfurt borsalarının birleşmesi halinde ortaya dünyanın en büyük borsası çıkacaktı”.( Euroactiv, 2.2.2012)
Hangi birleşmeler için izin alınması gerektiğini ise, birleşmelerin kontrolü rejiminin ana esaslarını içeren 139/2004 sayılı Tüzük açıklamaktadır. Buna göre belli finansal eşikleri aşan tüm birleşmeler izne tabidir. Birleşmeler hakkında Komisyon’a bildirim yapılmazsa, Komisyon firmalara ceza uygulamaktadır. Bildirilen birleşmeler Komisyon tarafından değerlendirilmekte ve birleşme tekel gücüne yol açıyorsa, birleşmeye izin verilmemektedir. Bazı hallerde birleşme tekel yaratsa bile, taraflar tekel sorununu hafifletecek ve Komisyon’un endişelerini giderecek taahhütler vererek izin alabilmektedirler.
Komisyon 1990 yılından bu yana 22 birleşme başvurusunu tekel yarattığı gerekçesiyle reddetmiş, 308 birleşme hakkında ise, taraflarca taahhütler verilmesi üzerine izin kararı vermiştir. Buna karşılık takriben 6000 birleşme başvurusu hakkında doğrudan izin kararı verilmiştir (bkz. http://ec.europa.eu/competition/mergers/statistics.pdf).
VI. Rekabet Hukukunu Kim Uyguluyor? +
Avrupa Birliği’nde rekabet hukuku karmaşık bir sistem içerisinde uygulanmaktadır. Bu karmaşıklığı olabildiğine özetlemek gerekirse, rekabet hukuku, üye devletler rekabet otoriteleri, mahkemeleri ve Komisyon olmak üç ayaklı sistem içerisinde tatbik edilmektedir. Fakat herhalde rekabet politikasının temel belirleyicisi olan Komisyon ve Adalet Divanı’dır. Zira Komisyon sadece rekabet ihlallerini soruşturmakla kalmamakta aynı zamanda, ikincil düzenlemelerin hazırlanmasında asli rolü oynamaktadır.
Komisyon, Avrupa Birliği genelinde üye ülkeler arasındaki ticareti etkileyen tüm rekabet ihlalleri açısından yetkilidir ve ihlalleri ortaya çıkarma ve cezalandırma güçleriyle donatılmıştır. İhlalleri ortaya çıkarmak için bilgi isteme ve yerinde inceleme yetkileri vardır ve bilhassa yerinde inceleme yetkisi ile belge bulmak için firmaların işyerlerinde ve hatta firma yetkililerinin evlerinde arama yapabilmektedir. Yapılan soruşturmada amaçlanan doğrunun ortaya çıkarılmasıdır ve bu bağlamda, ihlale karıştığı iddia edilen firmaların savunma hakları vardır. Soruşturma sonucunda ihlalin varlığı tespit edilirse, Komisyon firmaların cirolarının %10’una kadar para cezası verebilmekte, ayrıca kaçınılması gereken davranışları firmalara bildirmektedir. Komisyon kararlarına karşı firmalar, Bidayet Mahkemesi’ne ve Adalet Divanı’na başvurabilmektedirler.
İdari yaptırımların yanı sıra, Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerin mahkemelerinde rekabet hukuku ihlallerinden ötürü zarar gören kişiler, zararlarının giderilmesi için ihlale karışan firmalara karşı tazminat davası açabilmektedirler. Bundan sadece rakip firmalar değil, alıcılar ve en önemlisi tüketiciler de yararlanabilmekte ve kartel veya tekellerden ötürü fazladan ödedikleri bedeli tazmin etme imkânına kavuşabilmektedirler. Hatta Komisyon, tüketicilerin dava açma haklarını teşvik eden hukuki düzenlemelerin kabul edilmesi yönünde yoğun çaba harcamaktadır. Bu bağlamda tazminat davaları yoluyla vatandaşların rekabet hukuku uygulamasına katkı yapması, Avrupa Birliği rekabet politikasının önemli amaçlarından biridir.
VII. Avrupa Birliği Rekabet Politikasının Türkiye Açısından Önemi +
Türkiye Avrupa Birliği ile olan uzun ilişkileri ve yapmış olduğu üyelik başvurusu çerçevesinde, hukukunu Avrupa Birliği hukuku ile yeknesak hale getirmeyi taahhüt etmiştir. Türk rekabet hukukunun temelini oluşturan Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (Rekabet Kanunu) da bu taahhüdün bir sonucu olarak kabul edilmiştir. 1994 yılında kabul edilen Kanun, Rekabet Kurumu teşkilatının 1997 yılında kurulmasıyla birlikte uygulanmaya başlamıştır. Rekabet Kurumu ve Kurum’un karar organı olan Rekabet Kurulu, Kanun’u uygulayan temel otoritelerdir ve Komisyon’a paralel yetkileri bulunmaktadır. Bu çerçevede, Rekabet Kurumu rekabet ihlallerini araştırma yetkilerine sahip olduğu gibi, yaptırımlar uygulama ve Kanun çerçevesinde çıkarılacak ikincil hukuki düzenlemeleri yürürlüğe koyma iktidarına sahiptir.
Rekabet Kanunu’ndaki yasaklayıcı hükümleri incelediğimiz zaman, bu hükümlerin Avrupa Birliği mevzuatına paralel olduğu görülmektedir. Kanun’un 4 ve 5. maddeleri 101, 6. maddesi de 102. maddenin karşılığını oluşturmaktadır. Birleşmeleri düzenleyen 7. madde ise, 139/2004 sayılı tüzükten bir ölçüde farklılık taşımaktadır. Bunun ötesinde, araştırma ve soruşturma usulleri ve uygulanacak yaptırımlar da Avrupa Birliği rekabet hukuku ile büyük ölçüde özdeştir. Nitekim Rekabet Kurulu da kararlarında ve yürürlüğe koyduğu ikincil düzenlemelerde (Tebliğ-Kılavuz vs.) Avrupa Birliği rekabeti politikasını dikkate almaktadır. Bu özellikleri itibarıyla Türk rekabet hukuku ve politikasının Avrupa Birliği rekabet politikası ile uyumlu olduğunu ve Rekabet Kurulu’nun Avrupa Birliği rekabet politikasını yakından izlediğini söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.
Kaynakça +
Aslan Yılmaz, Rekabet Hukuku, 4. Bası, Ekin Kitabevi 2007
Korah Valentine, An Introductory Guide to EC Competition Law of the European Union, 9. Bası, Hart Publishing, 2007
Whish Richard, Competition Law, 5. Bası, Buttterworths, 2003
İlgili Web Siteleri +
Avrupa Birliği Komisyonu, Rekabet Birimi
http://ec.europa.eu/competition/index_en.html
ICN, Uluslararası Rekabet Ağı (International Competition Network)
http://www.internationalcompetitionnetwork.org/
OECD Rekabet Başlığı
http://www.oecd.org/topic/0,3699,en_2649_37463_1_1_1_1_37463,00.html
Rekabet Kurumu